Kitap Tanıtımı |
Birinci Dünya Savaşı'nın son zamanları... Ruslar Erzurum, Erzincan, Kars başta olmak üzere Doğu Anadolu'nun bazı bölgelerini işgal etmiş. Çeteci Ermeni işbirlikçileri ile sivil asker demeden halkı kırıyorlar. Bölgedeki erkek ve genç nüfusun çoğu zaten başta Çanakkale olmak üzere birçok cephede savaşıyor. Kazım Karabekir topladığı kuvvetlerle, yerel milisleri de yanına alarak bölgeyi kurtarmak için harekete geçmiş. İşte hikayemiz de tam bu zaman diliminde başlıyor. Erzincanlı Yüzbaşı Burhan ile köylüsü ve arkadaşı Kemal birçok cephede savaştıktan sonra, Kazım Paşa'nın birliğine katılırlar. Görevleri, Rus ve Ermeni askerlerinin gözetiminde olan Erzincan Köprüsü'nün düşman çekilirken havaya uçurulmasını engellemektir. Ancak başaramazlar, mevsim kıştır. Soğuk ve ayaz, bir de buz yarası, kurşun yarasından daha keskin ve derindir.
Bütün bölge kar altındadır. Köprünün havaya uçmasıyla karşı sahilde kalan ve çoğu yüzme bilmeyen Türk milislerini nehirden geçirmek gerekmektedir. Bu görevi Burhan ile Kemal üstlenir. Ancak nehir en az düşmanın süngüsü kadar tehlikeli büyük buz kütleleri taşımaktadır. Buz yarası kurşun yarasından bile daha ağırdır. Bu görevi başarıyla yerine getiren iki arkadaş buz parçalarının vücutlarında açtığı onlarca yarayla savaşamayacak kadar bitkin düşerler. Düşmana, soğuğa ve buzun acısına rağmen onları ısıtan tek şey vatana, sılaya, sevgiliye duyulan özlem ve aşktır. Nice yiğitlerin uğruna yok olup gittiği bu kutsal emanet vatandır. Bedenlerinin buza dahi duvar olduğu yaşanmışlıklarla dolu, sürükleyen bir kitap hani bir çırpıda okunuverir ya, işte öylesine özel bir kitap. Gerçek tanıkların anılarından yola çıkılan ve onların duygularına birebir şahitlik eden sözlerin, hatıralarda hâlâ diri olanların bir resmi gibi okudukça gözlerinizde beliriyor.
-Serap Besimoğlu-, Yeniçağ Gazetesi |