Kitap Tanıtımı |
Çelik yüksek yapılar 1800’lerin başlarında dövme ve dökme demirin kolon ve kirişlerde kullanılması ile 5 kata kadar yapılabiliyordu. Binaların duvarları kâgir, pencere boşlukları ise doğal ışık ve havalandırma amaçlı gerekli değeri sağlayacak boyutlardaydı. 1857’de asansörün icadı ile kat yüksekliği üst katlara ulaşımın kolaylaşması nedeni ile artmaya başlamış, 1900’lerin başlarında da çelik üretim teknolojisindeki gelişmelerle birlikte 10 katın üzerinde yapı inşası mümkün hale gelmişti. Bu dönemden sonra teknolojinin hızına paralel olarak kat sayısında artış hızla devam etmiş, 1970’ lerde 100 katlı binaların inşası mümkün hale gelmişti. Teknolojinin gelişimi sadece kat sayısının artmasını sağlamakla kalmamış, aynı zamanda yapının formuna da yansımış, çok katlı yapı tasarımında daha farklı olanı bulma çabası farklı yapı sistemlerini ortaya çıkarmıştır. Günümüzde ilerleyen teknoloji sayesinde 100 katı önemli ölçüde aşan yapıların inşası hayal olmaktan çıkmıştır. Bu kitabın hazırlanışında çelik yüksek yapıların gelişim süreci hem mimari hem de taşıyıcı sistemler açısından incelenerek bu alanda çalışan mimarlara önbilgi verilmesi amaçlanmıştır. Geçmişten Günümüze Çelik Yüksek Yapılar, Çelik Yüksek Yapıların Gelişimi, Çelik Yüksek Yapı Tasarımı ve Geçmişten Günümüze Çelik Yüksek Yapı Uygulamaları başlıklı üç ana bölüme ayrılıyor. İlk bölüm yüksek çelik yapıların tarih içindeki gelişimini ele alırken bunların toplumsal, kültürel, ekonomik etkilerini de ele alıyor. İkinci bölüm ise yüksek yapılarda çelik kullanımının sunduğu teknik olanak ve kısıtlara, bu seçimde biçimin rolüne yer veriyor ve bu kapsamda kullanılan taşıyıcı sistemleri detaylı bir şekilde açıklıyor. Son bölüm ise 1857-2014 yılları arasında inşa edilmiş, dünyanın en ünlü anıt ve gökdelenlerinin de aralarında bulunduğu 87 örnek yapıyı tek tek inceliyor. Tüm bölümler çok sayıda fotoğraf, plan ve çizimlerle destekleniyor. (Tanıtım Bülteninden) ) |