Kitap Tanıtımı |
İslâm'ın ilk devirlerinden bu yana mutedil çizgide yürüyen âlimler, temel esaslarda ittifak etmekle birlikte ictihada açık noktalarda, nasların ihtimalli yapısı, akıl ve anlayışların farklılığından ötürü birbirine muhalif görüşler ortaya koymuşlardır. Bu olgu, hem Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yaşadığı dönemde hem de vefatından sonra sahâbenin fıkhî çıkarımlarında kendini göstermiştir. Fakih sahâbîler, hakkında açık nas bulunmayan olayların çözümlenmesinde bazen görüş birliğine varmış bazen de ihtilâf etmişlerdir. Bu durum sonraki dönemlerde de devam etmiş, özellikle hicri ikinci ve üçüncü asırda farklı sistemlerle hüküm çıkaran fıkıh doktrinlerinin ortaya çıkmasıyla kurumsal bir kimliğe bürünmüştür.
Fıkha kaynaklık eden delillerin ilki olan Kur'ân-ı Kerîm, Allah'ın (c.c.) kelamı olması ve tevatürle nakledilişi hasebiyle sübut yönünden kat'î olmakla beraber, delâlet yönünden zan ihtiva edebilmektedir. Müctehidler, Kur'ân-ı Kerîm'de yer alan zannî nasların anlaşılması ve gereğince amel edilmesi gayesiyle kendi usulleri doğrultusunda ictihad ederek Kur'ân-ı Kerîm ahkâmını müslümanların hayatına yansıtmaya çalışmışlardır. Kur'ân-ı Kerîm kaynaklı ortaya konulan bu görüşlerde de muhtelif saiklerin etkisiyle ihtilâflar söz konusu olmuştur. Bu çalışmada, Kur'ân-ı Kerîm'deki hukuki nitelik taşıyan âyetler üzerinde gerçekleşen fıkhî ihtilâfların keyfiyeti ve dayanakları, Hanefî ve Şâfiî mezhepleri özelinde ele alınarak incelenmiştir |