Kitap Tanıtımı |
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin en önemli yazarlarından olarak gösterilen Paul Bowles, Fas´a yerleştikten sonra yazdığı ilk roman olan Esirgeyen Gökyüzü´nde öyküsüne fon olarak seçtiği Doğu´yu ve Büyük Çöl´ü bir karşıtlıın simgesi olarak ele alır ve modern Batılı insanın uğradığı ruhsal çölleşmeyi bu karşıtlığın şiddeti bağlamında anlatır. Modern dünyadan kendilerini tecrit eden Port ile Kit, bir sığınak olarak Doğu´yu tercih ederler ya yanlarına dostları Tunner´ı da alarak Fas´tan Afrika´nın içlerine doğru sonu belirsiz bir yolculuğa çıkarlar. Ancak bu yolculuk onlar için bir kurtuluş olmaktan çok bir yitiş ve yitirilişi beraberinde getirir. Büyük Sahra boyunca kat ettikleri yolda ruhsal yalnızlıklarıyla giderek daha fazla yüz yüze gelir, anlam yitiminin içlerinde yarattığı boşluğun yansımasını Çöl´de bulurlar. Bu boşluk, onlarn birbirlerinin benliklerini daha şiddetle talep etmelerine ve birbirleri için iyice ezici birer yük haline gelmelerine neden olur. Böyle bir ıssızlıkta ve çoraklıkta, Port ve Kit için aşk bile saçmalaşmaya ve anlamsızlaşmaya başlar. Sanki Çorak Ülke´de gezinen iki zavallı ruhtur onlar. Çöl, içine düxtükleri bunalımı zalimce yüzlerine çarpmakta, ruhlarındaki çölleşmenin bir metaforu haline gelmektedir. Batılı insanın kendi medeniyetinden uzakta içine düştüğü acıklı durum, yabancılaşmanın, hayatla kurulan zayıf bağların onarılmayacak biçimde huzursuzluğun bir göstergesidir. Bu noktada Doğu, Batı için bir kaçış ya da bir alternatif olarak değil, bir yüzleşme ve hesaplaşma yeri olarak vardır artık. Çöl, kaçmaya çalışan modern insanı korumak yerine yutmakta, ona başka bi yaşam olanağı sunmamaktadır, çünkü kendi benliğine ve hayatın özüne yabancılaşan bu insan her yere ve her şeye de yabancılaşmıştır...
Esirgeyen Gökyüzü boşluğa düşenlerin, tutunamayanların romanıdır... |