Kitap Tanıtımı |
İşgal altındaki ülkesinde, 2009 yılında ABD Başkanı Bushun kafasına ayakkabı fırlatan Iraklı gazeteci El Zeydi, cezaevinden çıktıktan sonra Vatan yoksa bağımsızlık yoksa ne gazetecilik vardır ne namus vardır diyordu. Bunu genişletebiliriz. Vatan yoksa sınıf yoktur, sınıf savaşı yoktur, din yoktur, ahlak yoktur, özgürlük yoktur, demokrasi yoktur. Bir tek şey vardır: Esaret
Vatan yoksa yukarıda saydığımız ve daha yüzlercesini sayabileceğimiz her şey teferruattır.
Osmanlıda ve Türkiyede, yaklaşık 200 yıllık irtica hareketini iyi incelediğinizde bir tek şey göreceksiniz: İrtica hareketi tamamıyla dış dinamiklere bağlı, emperyalizmin uluslararası politika konusunda fütursuzca kullandığı bir enstrümandır. Emperyalizm, egemenliği altına almak istediği bölgelerde kendi amaçlarına hizmet eden irticai hareketler yaratır ve buralarda bu hareketler sayesinde egemenliğini kurar.
Bağımsızlık Savaşı (İstiklal Harbi) sırasında emperyalizmin paralarıyla dernekler kurup bildiri dağıtan mürteciler, Allah isterse İslamı bir başka devletin egemenliği altında da korur diyorlardı. Günümüzdeki İslamcı hareketlerin önderleri ABD olmadan hiçbir şey başarılamaz, İngilizler olsaydı ben daha özgür olurdum, Müslümanların en rahat yaşayacağı yer Amerikadır diyorlar. Turgut Özal, 1988 yılında yayınladığı La Turquıe En Europa adlı kitabında Biz tepemizde Türk olmayan yöneticileri yadırgayan bir toplum değiliz diyordu.
Emperyalizmle imzalanan iki sayfa dokuz maddelik gizli anlaşmalar, beni iktidar yapın diye gönderilen gizli mektuplar, Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanlıkları, Papalarla dinler arası diyalog öpüşmeleri
Hepsi, bir irtica-laiklik savaşı olarak görüldü.
Bu kitap, bu savaşın irtica-laiklik değil, emperyalizmle yurtseverler arasındaki vatan ve bu vatan içinde egemenlik savaşı olduğunu anlatmaya çalışıyor. Sorun bağımsızlık sorunudur. Laiklik şehitlerimizin sayısını tam bilemiyoruz ama bağımsızlık (istiklal) savaşı şehitlerimizin on binlerce olduğu ortadadır.
Öyleyse:
Mevzu bahis vatansa, gerisi teferruattır |