Kitap Tanıtımı |
Bir işim var. Şehrin ana caddesinde "Moda" kundura mağazasında çırak olarak çalışıyorum.
Patronum, yüzü toprak renkli, silik, dişleri yeşilirnsi, gözleri kirli su gibi bulanık, tombulca, ufak tefek bir adam. Bana gözleri iyi görmüyor gibi geliyor. Bundan emin olmak için yüzümü buruşturuyorum.
Donuk, fakat sert bir sesle:
"Yüzünü öyle buruşturma," diyor.
Bulanık bakışlan görüyor muydu yoksa? Bu beni kuşkulandınyordu ve bir türlü kestiremiyordum. Belki de yüzümü buruşturduğumu sadece seziyordu! Kalın dudaklannı belli belirsiz kıpırdatarak daha yavaş bir sesle:
"Sana söylüyorum. Yüzünü buruşturma ... ve sonra, ellerinide kaşıma! Şehrin birinci sınıf bir mağazasında çalışıyorsun.
Bunu da unutma! Çırak dediğin kapının yanında durmalı, bir heykel gibi dimdik..." diyor.
Bir heykelin ne olduğunu bilmiyorum. Dirseklerime kadar kırmızı lekeler ve berelerle örtülü kollarımı kaşımaktan da kendimi alamıyorum. Alerjim onlan acımasızca kemiriyor... |