Kitap Tanıtımı |
Gülmek, aslında otoriteye karşı çıkmaktır; farkındalığa erişmek, kendi sanılarımızdan, bastırdığımız duygulardan kurtulmak, özgürleşmektir. Acı ve üzüntüyle yoğurulmuş insanımız, hayatın değersizliğine ve zaaflarına zekâsının ince ucu ile gülerek sorunlarına çözüm aramaktadır. Anadolu insanı, mizahla mayalanmıştır. Yokluk ve yoksullukla mücadele etmek zorunda kaldığı, psikolojisinin harap olduğu, sosyal ve siyasal sorunlarla boğuştuğu her dönemde kendini ifade edebilmek için mizahı bir silah olarak seçmiş, haksızlıklar ve zulüm karşısında kendini mizah yoluyla savunmuştur. İncili Çavuş’un zekâsı ve açık sözlülüğü, Nasrettin Hoca’nın nüktedanlığı, Bektaşi’nin hazır cevaplılığı mizahın akli bir unsur olarak kabulünün asırlar öncesine dayandığını göstermiştir bize. Mizahta büyük bir incelik, gizli bir felsefe, felsefi bir derinlik vardır ve mizahın amacı sadece güldürmek değil, derin ve ince duygular hissettirmek, düşündürmek, aynı zamanda ders vermektir. Mizah, sorunlar karşısında çözüm arayan birey ve topluma eleştirel bakış açısıyla yeni ve farklı çıkış yolları sunar. Çünkü gülmek, bireyin özgürlüğe açılan kapısıdır; bir anlamda bastırılmış duygularının dışavurumudur. Ne de güzel söylemişti Aziz Nesin Usta ; ‘’Korku, en beşeri duygudur. Benim iktidarlara başkaldırışımı görenlerden kimi beni korkusuz insan sandı. Oysa ben, korkarım. Ne var ki bende, başkalarına yararlı olacaksa, doğru bildiğimi, inandığımı söylemek, açıklamak duygusu, korku duygusuna her zaman üstün gelmiştir. Korkarım, yine söylerim.’’ Söyledim… Yine söyleyeceğim… (Tanıtım Bülteninden) ) |