Kitap Tanıtımı |
1299´dan 1923´e kadar varlığını sürdüren ve üç kıtaya yayılan Osmanlı İmparatorluğu, hükmettiği coğrafyaya damgasını vurmuştur ve imparatorluğun yıkılışının etkileri günümüzde de Ortadoğu´da, Kafkasya´da ve Balkanlar´da halen devam etmektedir. 624 yıllık uzun bir dönemde çeşitli aşamalardan geçmiş olan imparatorluk, 15. ve 17. yüzyıllar arasında en geniş sınırlarına ulaşmış, ancak bu dönemden itibaren kendini yenileyemediği ve değişime direndiği için gerilemeye başlamış, bu gerilemenin ardından kaçınılmaz son olan yıkılış gerçekleşmiştir.
Türk insanlarının Osmanlı ile ilgili görüşleri oldukça farklı yaklaşımlar göstermektedir. Kimileri Osmanlı´yı emperyalist bir güç olarak görürken, toplumun kimi kesimleri de Osmanlı´yı bir din devleti olarak kabul etmekte ve padişahları neredeyse evliya konumuna yükseltmektedirler. Bu konudaki farklı düşünceler çok çeşitli tartışmalara neden olmaktadır. Bu tartışmaların etkisi günümüzde de devam etmektedir. Bu konuda objektif olabilen kişi sayısı oldukça azdır. Vahdettin kimilerine göre bir hain, kimilerine göreyse Atatürk´ün arkasındaki güçtür. Abdülhamit kimilerine göre kızıl sultan, kimilerine göre de ülkeyi yöneten en başarılı padişahlardan biridir. Fatih kimilerine göre Hristiyan olmuştur, kimilerine göreyse böyle bir şeyden söz edilmesi bile çok büyük bir hakaret olarak kabul edilmektedir. Aleviler için Yavuz Sultan Selim zalim bir hükümdardır, kimileri içinse devletin ayakta kalması için güç kullanmak zorunda kalmış bir padişahtır. Bu çelişkiler siyasi ve dini görüş farklarından kaynaklanmaktadır.
Bu kitap padişahlarla ilgili olarak objektif bilgi verme amacıyla hazırlanmıştır. Amacımız geçmişimizdeki insanları farklı bir yerlere koymadan, onlar hakkında okurları bilgilendirmektir. Geçmişimizdeki padişahların insan oldukları gerçeğini unutma hatasına düşmeden, onları objektif olarak değerlendirmeye çalıştık. Fatih, Yavuz, Abdülhamit ve Vahdettin için farklı görüşler taşımamız çok normal; çünkü yaşadığımız ülke birçok etnik, dini ve kültürel gruba vatan olmuştur. Bu coğrafyayı zenginleştiren de budur zaten. |