Kitap Tanıtımı |
Sebil, Tarsus'un kuzeyinde, Torosların eteğinde, tabiri caizse kuş uçmaz, kervan geçmez bir kasaba. Nüfusu bir zamanlar 5000'lere ulaşmasına ve sohbet esnasında ?tren yolundan yukarıdaki en büyük yerleşim yeri' olarak anılmasına rağmen halkın dilinde ?bizim köy' olarak anılmaya devam ediyor. Tarsus çayının Cehennemdere ve Kadıncık kollarının arasında kalan Sebil, çok engebeli bir topografya da kurulmuştur, hatta öyle ki, engebeli tabiri bile yetersiz kalıyor. Bu engebeli topografya, dünyayla iletişimi de büyük oranda kesmektedir. Doğusunda ve batısında derin vadiler, kuzeyinde üç bin metreye ulaşan Toros dağları, tek iletişim şansı olarak Tarsus üzerinden sağlanmasını yol açmaktadır. Bu bakımdan Aladağlarla, Orta Toroslarla ilgili pek çok çalışmaya rastlamak ve belgesellerde, gazetelerde bu bölgelerle ilgili haberlere rastlanılmaktayken, bu bölgenin çok bilinmediği görülmektedir. Yüzyıllar önce Çukurova'nın sıcağından ya da başka problemler yüzünden Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerinden Sebil'e gelip sığınan Yörük aileler, kendilerine yeni bir dünya kurmuşlar, Anadolu'nun bu cennet köşesinde Yörük kültürünün en bakir ve kendine özgü örneklerinden birinin günümüze kadar sürüp gelmesinde rol oynamışlardır. Engebeli topografyası, verimli topraklarının erozyona maruz kalması, ikliminin sertliği gibi sebepler tarımsal ürün çeşitliliğine imkan tanımadığı için, Yörük aileler el mahkum konar göçer hayata davam etmişlerdir. Yüzyıllardır sürüp gelen alışkanlıklar, yaşadıkları dünyanın dışındaki dünyalarda yaşamanın daha zor olacağı hakkındaki düşünceler, tabiri caizse konar göçer yaşama ayak diremeye devam etmelerini sağlamaktadır. |