Kitap Tanıtımı |
Egemenlerin kürt trajedisindeki stratejisi:
"Sen önce kendini yarala, ben sonra seni öldürürüm!"
-Av. Osman Aydın-
Kürt tarihinde gölgede kalmış pek çok olay bulunmaktadır. Bunların günışığına çıkması kadar önemli olan bir diğer husus da bu olayların doğru biçimde bilince taşınmasıdır. Kürt toplumu, hem tarih bilinci örselenmiş olma olgusunu hem de tarih bilimiyle donanmış tarihçilerinin kısırlığını bütün ağırlığıyla yaşayan bir toplumdur. Kürt tarihinde gizli kalmış, ortaya çıkarılması ve açıklanması gereken bir olayın amatörce araştırılmasının büyük zorlukları her zaman karşımıza bir engel olarak çıkmaktadır. Bunun da ötesinde yeterli arşivlerin bulunmaması, var olanlara da ulaşılamaması bu zorlukları birkaç kat daha arttırmaktadır.
Çoğunlukla Kürt kamuoyunda "Saitler Olayı" olarak isimlendirilen, Dr. Sait Kırmızıtoprak (Dr. Şıvan) ve Sait Elçi'nin şehit edilmeleri olayı da Kürt tarihinin bu karanlıkta kalmış olaylarından biridir ve açığa çıkarılmaya muhtaçtır. Bu kitapta, "Saitler Olayı" önyargılardan uzak bir anlayışla araştırılmış ve iyi niyetle okuyucuya sunulmuş değerli bir çalışmadır.
Mahabat Kürt Cumhuriyeti'nin yıkılışından sonraki yaklaşık 15 yıllık dönemde Kürdistan'ın bütün parçalarında derin bir sessizlik vardır. Sanki Kürdistan'ın üzerine ölü toprağı serpilmiştir. Ancak iki önemli olay, küllenmiş közün üstündeki külü üflemiş ve Kürtlerde yeni bir aydınlanma ve uyanma dönemi başlatmıştır.
Bunlardan birincisi Erivan Radyosu'nun 1955 yılında başlayan Kürtçe yayınlarıdır. Başlangıçta bu yayın Kürdistan'da dinlenemiyordu. O sıra Sovyetler Birliğin'de sürgün hayatı süren Mele Mustafa Barzani'nin girişimleri sonucu bu yanının bütün Kürdistan'da dinlenebilirliği sağlandı. Bu Kürtçe yayın, Kürt halkı tarafından büyük bir ilgi ve heyecanla dinleniyordu ve Kürtlük vadisinde yeni gelişmelerin ve anlayışların doğmasında önemli etkiler yarattı.
İkincisi ise, 1958'de Irakta Abdulkerim Kasım yönetimindeki cuntanın krallığı devirmesinden sonra Mele Mustafa Barzani'nin Kürdistan'a dönmesi ve 1961 yılında özgürlük hareketini başlatması ve sürdürmesidir.
Bu iki olgu Kürdistan'ın her parçasında pozitif etkiler yaratmada gecikmedi. Kuzey Kürdistan'da da bu etki öncelikle Üniversite gençliği, Kürt aydınları ve medrese çıkışlı bazı imamlar arasında, çok sınırlı da olsa görülmeye başlandı.
1959 yılında Kerkük'te Kürtlerle Türkmenler arasındaki çatışmalar nedeni ile, Niğde milletvekili Asım Eren'in meclis kürsüsünden "Biz de buradaki Kürtlere mukabeleyi bilmisil yapalım..." yolundaki konuşması bazı Kürt aydınları ve üniversiteli Kürt gençliği arasında büyük bir infial yarattı. 102 Kürt gencinin TBMM'ne protesto telgrafı çekmesi, protestoculardan 50 kişinin tutuklanmasına neden oldu. Bu tutuklulardan biri zindanda şehit olduğundan, Kürt ve Türk siyasi literatüründe bu olay, "49'lar Olayı" olarak yer aldı.
Bu tutuklulardan biri Dr. Sait Kırmızıtoprak, bir diğeri de Sait Elçi'dir. Yani 20. yüzyılın ikinci yarısında Kuzey Kürdistan'da Kürt siyasal aydınlanmasının öncülerinden ikisidir, bu iki Sait. Bu siyasal aydınlanma giderek yaygınlaşacak ve olgunlaşacaktır.
Kürdistan problemli bir coğrafyadır. Bu coğrafyadaki Kürt halkının özgürleşmesi önündeki en büyük ve en önemli olgu, Kürdistan'ın bölünmesi ve bölen güçler tarafından kuşatılmış olmasıdır. Kürdistan'ı bölen ve kuşatan devletler arasındaki ilişki ve çelişkilerde Kürtler her zaman bir tehdit unsuru ve bir araç olarak kullanılmıştır. Bunun ötesinde Kürtlerin dış dünyaya açılmaları her zaman bu bölen ve kuşatan güçlere muhtaç olmayı dayatmıştır. Bu durum, parçalarda Kürt halkının bütünleşmesi ve ulusal bir birliğe kavuşmasının önünde engel olmanın ötesinde çoğu zaman birbirlerine karşı tavırları geliştirmeyi de onlara dayatmıştır.
Parçalardaki Kürt ulusal hareketleri bölünmüş ve kuşatılmış coğrafyanın handikaplarını aşmak ve dünyaya açılan bir pencereden nefes almak için, bölen ve parçalayan bir diğer devletin iktidarları ile veya kendi parçalarının bulunduğu ülkenin marjinal grupları ile ilişki içine girme tercihi içinde olmuşlardır. Aslında bu bir tercihten çok, Kürtler açısından zorunlu bir yönelmedir. Bu zorunluluk pek çok Kürt hareketinin veya kadrolarının tasfiye edilmesinin altındaki en temel etkendir. Bu hususta en çok Doğu Kürdistan'daki siyasal kadrolar zarar gördü. Süleyman Mûînî, Mela Aware, Ahmet Tevfik'in trajik hikayeleri bahsi geçen zorunlu tercih ve yönelmelerin sonucudur. "Saitler Olayı" da, bunların yaşadıklarından farklı değildir. |