Kitap Tanıtımı |
Freud Konuşmaları, Sigmund Freudun 150. doğum yılı olan 2006da, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılıkın, Sermet Çifter Salonunda düzenlediği bir etkinlik dizisinin kayıtlarından oluşuyor. Bu konuşmaları kitaplaştırmadaki amaç, Freudun ve psikanaliz kuramının önemini ve bireysel ve toplumsal yaşama etkilerini uzmanların ağzından aktarırken, psikanaliz kuramının ve pratiğinin Türkiyede alımlanışını, izleyici katılımıyla zenginleşen oturumlarla göstermek. Freudun Önemi / Bülent Somay Uygulamalı Psikanaliz, Tarih ve Kültür / Yavuz Erten, İskender Savaşır Psikanaliz ve Sonrası /Murat Paker, Saffet Murat Tura Freud ve Birey / Nilüfer Güngörmüş Erdem, Bella Habip, Melis Tanık
Tadımlık
Freudun Önemi
Bülent Somay, Bilgi Üniversitesinde Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim görevlisi. Bugüne kadar psikanalizle ilgili yazıp çizdiklerini de büyük ihtimalle okudunuz ki buradasınız. Bugüne kadar cogito etkinlikleri kapsamında farklı psikanaliz etkinlikleri yaptık. Genellikle psikanalizin ve psikanalistlerin tarafından bakan, hatta konuya klinik bakış açısından yaklaşan birtakım programlar düzenledik. Bugünkü toplantıyla başlayacak olan etkinliklerde Bülent Somay psikanalizin farklı alanlarını farklı bakış açılarıyla sunacak. Kendisi bir program hazırladı, bugün de hem bu programın içeriğini ve olası tartışmalarla ilgili bir takım öngörülerini anlatacak bildiğim kadarıyla hem de 150. yaş gününde Freud ile ilgili neler yapabileceğimizi konuşacağız.
Bülent Somay: Merhaba. Bugüne kadar burada Freudla, daha doğrusu psikanalizle ilgili çeşitli etkinlikler düzenlendi. Hatta ben bunlardan birkaç tanesine katıldım. Fakat bunlarda vurgumuz daha ziyade bir terapi biçimi olarak psikanaliz ve bunun hayatımızdaki etkileri üzerineydi. Freudun 150. doğum yılını kutlamaya yönelik bu etkinlikler dizisinden bahsederken ben hep Freudun 150. Yılı Şenlikleri demeyi tercih ettim. Freudun 150. doğum yılını kutlarken aslında Freudun on dokuzuncu, yirminci ve yirmi birinci yüzyıl, yani üç yüzyıl üzerindeki kültürel etkilerini tartışalım istedik. Bu da felsefe, sosyal bilimler ve son zamanlarda daha yaygınlaşan tabiriyle, kültürel çalışmalar alanındaki etkileri olmak üzere üçe ayrılacak. Bu kutlamalar bugünden başlayarak önümüzdeki yılın sonuna kadar her ayın üçüncü veya son cumasında düzenlenecek bir etkinlikte ilerleyecek. Çeşitli konuşmacılarımız olacak ve yıl sonunda da bunları, eğer amaçladığımız, hedeflediğimiz yere varırsak bir kitap halinde toplamayı düşünüyoruz.
Şimdi benim bu ilk konuşmada, daha doğrusu bu etkinliklerin açılış konuşmasında yapmaya çalışacağım şey, Freudun mânâ ve ehemmiyetini vurgulamak. Yani Freudun bir mânâsı var mıydı? Var idiyse bu mânânın bugün hâlâ bize yönelik bir ehemmiyeti var mıdır? İsterseniz neden 150. yıl diye başlayalım.
Freud, 1856 yılının 9 mayısında doğuyor; şu anda Çek Cumhuriyeti sınırları içerisinde kalıyor doğduğu yer olan Freiberg. Bir Yahudi ailesinin oğlu, gerçek adı Sigismund Freud bu arada adını 21 yaşındayken Sigmund olarak değiştirmiş. İlginç bir ailesi var; babası Freud doğduğunda oldukça yaşlı, 41 yaşında, annesiyse çok genç ve Freudun, kendisinden oldukça büyük iki ağabeyi var. Freud doğduğunda ağabeylerinin biri 16, biri 18 yaşında. Dolayısıyla çok odalı bir evde doğuyor gibi düşünün Freudu. Yani iki tane yetişkin erkek var evde, doğduğu sırada. Freud Yahudiliğinin hep bilincinde. Çünkü küçük yaşta babasının işleri bozulduğu için gelip Viyanaya yerleşmişler. Viyana bir Avusturya şehri ama bir Alman kültürü merkezi. Alman kültürünün her zaman antisemitik yanı vardır. O da boşuna değil, çünkü Almanlar Yahudilerle en fazla iç içe yaşayan uluslardan bir tanesi. Dolayısıyla Freud daha liseyi bitirmeden Alman kültüründeki bu antisemitik yanla karşılaşmış ve bu konuda oldukça radikal bir tavrı var. Yani hiçbir zaman imanlı ya da dinibütün bir Yahudi olmamış ama antisemitizme karşı her zaman sert ve radikal bir tutumu olduğunu söylemek mümkün. Tıp okuyor, nörolojiyle ilgileniyor. Fakat çok kısa bir zaman sonra bir klinisyen olmaktan vazgeçip araştırmacı olmaya karar veriyor. İngiltereye gitmiş, orada çalışmış. Parise gitmiş, Charcot ile çalışmış. Bu arada, nöroloji konusunda bir sürü ilginç buluşu var. Bunlar şimdi çok önem verilecek buluşlar değil; ne bileyim, mesela sinir dokularını mikroskop altında görünür kılmak için bir boyama tekniği geliştirmiş. Yani tıpla ya da dokubilimle uğraşan biri varsa bunun önemini bilir, ama bizim için çok vurgulanması gereken bir şey değil. Yani parlak bir öğrenciymiş ya da parlak bir genç doktormuş zamanında. Freudun ciddi bir şekilde kafasının karışmaya başlaması sanıyorum iki şeyle oluyor; bunlardan bir tanesi, Pariste Charcotnun yanında staj yapması bir diğeri de, elektroşok terapisiyle uğraşmasıdır. Çünkü o zamanlarda nöroloji genellikle elektroşok yoluyla su tedavisi adı verilen, hastayı su altında tutma yöntemiyle ya da tam o sıralarda geliştirilen yepyeni bir dahice buluş olan lobotomiyle çalışıyor. Yani size psikotik bir hasta getirdikleri zaman onu ya elektriğe tabi tutuyorsunuz ya suda boğmaya çalışıyorsunuz ya da göz yuvasına şöyle bir buz çekiciyle veya buz kıracağı ile girip beyin ön loblarının bağlantısını imha ediyorsunuz. Böylece o psikotik hasta sakinleşiyor, onu tedavi etmiş oluyorsunuz. Freud lobotomiyle pek ilgilenmemiş ama elektroşok terapisiyle epey bir ilgilenmiş, uygulamış hatta. Tam o sırada Charcotnun etkisiyle hipnoterapiyle ilgilenmeye başlamış. Çünkü o sırada hipnoz (ya da o zaman ki adıyla mesmerizm) oldukça revaçta yani sizi hipnotize ediyorlar, siz derdinizi anlatıyorsunuz sonra iyileşmiş olarak ayılıyorsunuz gibi. Bir yanı daha var Freudun, o da kokain üzerine yaptığı çalışma. Kokainin sedatif etkisi üzerine çalışırken kendisi de kokain kullanmaya başlamış. Hatta bir dönem bağımlılığa yakın bir noktada olduğunu biliyoruz. Daha sonra bırakmış; yani kendi kendini tedavi etmiş bağımlılıktan. Ama bir pratik faciası var; morfin bağımlısı birini kokainle tedavi etmeye çalışırken bağımlığını daha beter hale getirmiş. O yüzden tıbbi çevrelerden de |