Kitap Tanıtımı |
Elmalı Anadolu'nun henüz kapağı açılmamış hazine sandığına benzeyen kültür havzalarımızdandır. Anadolu'nun kültür merkezlerine uzak olan bu beldesini büyük bir irfân havzasına dönüştüren sûfîlerin başında, Vâhib Ümmî, Eroğlu Yahşi, Ümmî Sinân gibi manâ sultanları gelmektedir. Elmalı ve çevresi, bu üç zatın yetiştirdiği mutasavvıf şairlerle, XVI-XVIII. asırlarda kültür tarihimiz açısından fevkalade önemli ve dikkati çeken bir bölge hâline gelmiştir.
Tarihin bir döneminde yetişen bir aşk ve irfân ehlinin merkeze uzak bir beldeye attığı tohumun zaman içinde büyük bir kültür ağacına dönüşmesi ve bu ağacın olgun meyveler vermesi ne kadar düşündürücüdür.
Yiğitbaşı Ahmed Marmaravî Hazretleri tarafından yetiştirilip memleketi Elmalı'ya gönderilen Halvetî şeyhi mutasavvıf şair Vâhib Ümmî de, bir kültür tohumudur. Bu şahsın fikirleri etrafında halelenen daire içinde, başta Mazharî, Zuhûrî ve Eroğlu Nûri Hazretleri olmak üzere Ümmî Sinân ve onun halifeleri Niyâzî-i Mısrî, Çavdaroğlu Müftî Dervîş, Gülâboğlu Muhammed Askerî, Muslihüddin Mustafa Uşşâkî, Ahmed Matlaî gibi beş büyük sûfi şair ile Ümmî Sinân'ın oğulları Süleyman Hakîrî ve Selâmî Halil Efendilerle yine onların yetiştirdiği Kulalı Nüzûlî ve diğerleri bulunmaktadır. Bunlar, şimdiki bilgimize göre on kişiden fazladır ve bunların her biri, dîvân tertip edecek kadar şairdir.
Elmalı kültür havzasında yetişen vahdet-i vücûd düşüncesine mensup şairlerin en önemli özellikleri, şüphesiz klasik sûfi terminolojisini Yûnus Emre üslûbuyla işlemeleridir. Ancak, bu şairler Yûnus geleneğini devam ettirirlerken şiir diline kendi damgalarını da vurmuşlar, gerek mahalli değerleri ve gerekse yaşadıkları rûhî tecrübeleri kendilerine özgü bir üslupla ifade etmişlerdir. Bu özellikler, Vâhib Ümmî başta olmak üzere onun silsilesine mensup bütün sûfî şairler için geçerlidir.
Vâhib Ümmî, "Dîvân-ı İlâhiyât"ını muhtemelen sülûkunu tamamladıktan sonra tanzim etmiştir. Zira burada bulunan nutk-ı şeriflerin hemen tamamı, irşâdî ve tâlimî bir mahiyet arzettiği gibi "sekr hâli"nde yazılan bir ifadeye de rastlanmamaktadır. Hazret-i Pîr'in nutk-ı şerîfleri dünün ve bugünün insanına, tıpkı Yûnus Emre gibi, vahdet-i vücûd ve ledün (tasavvufî düşünce) ile ilgili girift pek çok konuyu basite düşmeden, en sade ve en anlaşılır ifadelerle anlatmakta; İslâm'ın hakikat yönü olan tasavvufun dinamizmini, aşk, yaratılış, varlık, bilgi anlayışını öğretmekte, ilâhî ahlaka ve kozmik bilince en kolay yoldan nasıl ulaşılacağına dair ipuçları vermektedir.
Abdülvehhab Ümmî'nin şiirlerindeki karakteristik özelliklerinden birisi de, devrinin mutaassıp zihniyetine, ısrarla, sevgiyi, gönül yapmayı ve gerçeği öğütlemesidir.
Onun eserlerinde kullandığı dilin gerek sadeliği ve gerekse edebî dil olarak değeri de, ayrıca Türkçenin bir zaferi olarak kabul edilmelidir. Vâhib Ümmî, tıpkı Yunus Emre gibi, mahallî unsurları şiir diline sokarak Türkçe'nin edebîleşmesi yolunda katkıda bulunan şairlerin başında...
Elinizdeki "Dîvân-ı İlâhiyât" derdine derman arayan susamış gönülleri bir büyük aşk ve irfân sahibiyle tanıştırabilirse hedefine ulaşmış olacaktır vesselam.
İmdi, buyrun aşk ile irfan sofrasına...
Deryâ olurlar akarlar
İmân çerâğın yakarlar
Dokuz kat gökden bakarlar
Halvetî'nin dervîşleri
Gönülü Hakk'a virürler
Hakk'ı gönülde bulurlar
Cânların teslîm kılurlar
Halvetî'nin dervîşleri
Vâhib Ümmî tevhîd alır
Bunda gelmez anda kalır
Vâsıl olur dîdâr bulur
Halvetî'nin dervîşleri |