Kitap Tanıtımı |
Birbirlerine sıkıca sarıldıktan sonra sevgililer gözlerinden süzülen yaşlara aldırmadan el ele tutuşarak denize döndüler. Güneş batıyordu ve ajanların onlara ulaşması an meselesiydi. İki sevgili bir müddet el ele günbatımını izlediler. Sanki ikisi de anlaşmışçasına ve birbirinin aklını okurcasına kayalıklardan uçuruma doğru yürümeye başladılar. Bu duruma karşılarında duran güneş sanki ağlıyordu. Son ana kadar batmak istemedi. Bu iki sevgilinin ölüme yürüyüşüne şahit olmak istermişçesine son kez bütün gücüyle parladı. O anda sevgililer kendini uçurumdan aşağı bıraktı. Güneş korkudan gözünü kapatırmışçasına ufukta kayboldu. İki sevgilinin düşüşüne kayalar engel olmak istedi. Dalgalar yastık olmak istedi. Ancak dünyanın kanunları bu şekilde değildi. İkisi de bir müddet havada asılı kaldıktan sonra hızla denize düştüler.
Soluna baktı, üst üste yığılmış kanlar içinde yatan cesetleri gördü. Üstünden bombardıman uçakları uçuyordu. Düşman ordusundaki tanklar toplarını atıyordu. Bu arada hiçbir ses duymuyordu sanki şoktaymış gibi hissetti. Sonra yakınına düşen bombadan dolayı kulaklarının tıkandığını hatırladı. Arkasına bakmak istedi yavaşça arkasına döndü. İlerde kendine yaklaşan bir Sancak gördü, sancağın rengi kırmızıydı içinde ayın hilal hali ve birde küçük yıldız vardı. Buna bir anlam veremedi. Ben nerdeyim diyecek gibi oldu.
Dürüst İnsanlar mıdır? Dünyayı yok eden yoksa kanunsuzlar mı? Savaşarak mı barış sağlanır? Yoksa kanunsuzların getirdiği düzene boyun eğerek mi? |