Kitap Tanıtımı |
Gecenin karanlığından istifade ederek Seine Nehri’nin kıyısından yürümeye devam ettik. Bulutlar, yıldızların gözlerimize serilmesine müsaade etmiyordu ama olsun. Gözlerim, sevdiğim kadının gözlerinde tüm evrene şahitlik ediyordu zaten. Saat 5’e gelirken bir ormanın sınırına vardık. İçinde asırlık ağaçların bulunduğu bu gür ormana girmeden önce kısa bir mola vermeye karar verdik. Oturduk ve birbirimizi izlemeye başladık. Tüm evren gözlerime serilmişti sanki. Siyah ve beyaz ile bezenmiş dünyanın içinde açan kırmızı gül gibi duruyordu karşımda. Elini tuttum ve etrafımı kuşatan karanlıkların içindeki tek sığınağım olduğunu söyledim. Işığı öyle göz kamaştırıcıydı ki beni benden alıyordu. Yanıma gelip yüzünü göğsüme yasladı. Kalp atışlarımı duymak istercesine sıkı sıkıya sarıldı. Saçlarına dokunmaya kıyamıyordum. Kokusunu içime çektim. Sanki dünyada tek bir gül bahçesi vardı ve ben onun içindeydim. Gözlerimi kapayarak onu sevdiğimi söyledim. O da: Sevdiğin kadar seviliyorsun, dedi. Evet, yanlış duymamıştı kulaklarım. Bir asır gibi gelen uzun bir bekleyişten sonra gözlerimde bir ışık huzmesi oluştu. O esnada bunu görememişti ama bundan sonra gözlerime her baktığında görebilecekti. (Tanıtım Bülteninden) ) |