Kitap Tanıtımı |
Duygusuz değil belki ama uyarsızlaştığımız kesin. Kozalar örmüşüz, kendi küçük dünyamızın çevresine. Ya da kozalar örülmüş, ördürülmüş. Hala kuşatılıyor ömrümüz, hapsediliyor gündelik hesaplaşmaların çemberine... Tüm ağırlığıyla binerken hayat omuzlarımıza, herkes kendi ferdi ağırlığını hafifletme ve başından defetme çabasında. Herkes yakınındaki sokan yılanının kendisine o an için dokunmadığının mutlu avuntusunda, tabii yılanın zehirli dişlerini kendi bedeninde hisedene dek!
Çeteler devletleşirken, kocaman devlet bölünmeye çalışıyor. Ya devletimizin vekilleri.... Şatolarından ara sıra çıkıp, Meclis´e hır çıkarmaya gidip, dışarıya çıkmışken de sokaktaki insanların gönüllerini alıyor ve bolca, cumhur cemaat "hükümet, boz yap" oyunu oynuyorlar. Halk öyle sabırlı, yüreği o kadar geniş ki, gık demeden herkesin doğruyu öğrenmesini bekliyor inatla. Ama gören göz kılavuza ihtiyaç duymaksızın, bu inadın tükenmek üzere olduğuna da hemen takılıyor. |