Kitap Tanıtımı |
İnsan zaman zaman durup bir düşünmek, nefes almak, rahatlamak ihtiyacı duyar. Bazen, mavi bir ufka bakarken, siyah bir göktaşına dokunduğumuzda, yüksek bir kayanın gölgesinde serinlerken ya da bir yelken direğinin altında sert bir rüzgârı göğüslediğimizde, karanlık bir mağarada damlayan suyun yankısında, yabani bir sesin tınılarında ya da gece karanlığında bazen bir kadınla bir erkek arasında giderilebilir bu ihtiyaç. Vaktiyle, milyonlarca yıl önce, atalarımızın yaşadığı vahşi topraklardaki hayatın yankısıdır bizi çağıran. Bu mercekte medeniyet ile tanışıklığımız henüz çok taze, hala çok genç. Yeni pabuç gibi dar. Yüreğimizi sıkıp sıkıştıran türden. Alıp veremediğimiz pek çok hesap içindeyken, vakti zamandan çalınacak bir nefes, kısa bir tatil bedenimizi kökenine yaklaştırır, özvatanına yatırır. Orada zevk hariç, boşaldığının hiç farkına varamadığımız, tarih öncesine ait bir yığın his yeniden dolar, tatmin bulur. Orada, onca sürede birikip de medeni karakterimize vuran deneyimin aksini görme, merhabalaşma imkanına kavuşuruz kısa bir anlığına da olsa. Şansımız varsa bu ziyaretten beş aşağı beş yukarı, yarım yamalak, belli belirsiz bir ifade yakalarız. Esip geçen bir koku, akıp giden bir su, düşüp eriyen bir kar tanesi türünden varlığı ile yokluğu kısacık anlara mahsus bir ifade. Kökene ait bir ifade. Okuyacağınız bu hikâye o ifadenin peşindedir. Beynimizde hani adresini hâlâ bir türlü bilemediğimiz, anahtarları, kilitli kapılarının arkasında asılı duran yığınla köşkten birisine nihayet bir giriş yolu açan ifade.
1866da Paris komününün gerçekçi ressamı Gustave Courbet de, Osmanlı diplomatı Halil Bey için Dünyanın Kökeni * tablosunu yaptığında aynı ifadenin peşindeydi, bir köken arayışı içindeydi kuşkusuz. Modelinin başını, yüzünü, ayaklarını dışarıda bırakarak örttüğü bir gerçek yerleştirdi tablosunun merkezine. Bugün hâlâ kimsenin kimliğini tam olarak bilemediği kadın. O yıllarda yanında kalan ve dönemin iddialı pek çok ressamına modellik yapan İrlanda asıllı Joanna Hiffernan da olabilirdi bu model. Yüzü görünse de görünmese de ressamını kuşkusuz etkisi altına alan, Beyaz Senfoninin, Uyuyanların ve daha pek çok aynı dönem tablosunun başarısında rolü küçümsenmeyecek bir kadın. Uzun kızıl saçları, kalpleri ölümcül ağıyla kuşatan türden. Aynı yıllarda, kutsal yazımın kayıp yaratılış hikâyelerinin Lilithni kızıl saçları ve elinde aynasıyla resmeden Daniel Gabriel Rossettiyi etkisine alan estetik. Halil Beyin Paristeki metresi, salonunda, Flaubert gibi etkin sanatçıları, politikacıları, diplomatları ve tüccarları ağırlayan Jeanne de Tourbet de olabilirdi Courbetnin gerçekçi resminin altında yatan. Kısaca kimliği hâlâ tartışmalı, dolayısıyla bugün hâlâ tabii bir mahrem Dünyanın Kökeni .
Courbetden sonra, ilk sahibi Halil Şerif Paşa tabloyu kendi örf ve âdetlerine uygun yeşil bir örtüyle örttü. Sanat koleksiyonuyla kuşaklar boyu ailesini doyuran, Mısır doğumlu, Paris eğitimli, Yeni Osmanlıların koruyucularından olan Halil Beyin giyinme odasında tuttuğu tabloyu özel misafirlerine yemek üstüne gösterdiği anlatılır.
Budapeştede Baron Francis Hatvanynin koleksiyonuna geçtiğinde Dünyanın Kökeni nin üzeri bu sefer karlı bir şato tablosu ile örtüldü.
Dünyanın Kökeni nin son sahibi cinselliğin cinselliği teziyle tanınan felsefeci Jacques Lacan. Tablonun bilinen son örtüsü ise onun eşi Slyvia Lacanın fikri. Dünyanın Kökeni ni, George Batailledan boşanmasına yol açan aşkı Lacana doğum günü hediyesi olarak veren sinema oyuncusu Slyvia, tabloyu Guitrancourtdaki banliyö evinde ziyaretçileri rahatsız etmeyecek şekilde rahatça asabilmek için, kızkardeşinin birlikte yaşadığı sürrealist ressam Massondan yardım istedi. Sürrealizmin iddialı üyelerinden biri olan Masson, Dünyanın Kökeni nin soyut bir kopyasını böyle üretti. Ve Courbetnin gerçeği Massonun gerçekaltına yerleşti. Çerçevenin kenarından açılarak sürülebilen bir gizli mekanizma sayesinde.
Bugün görsel dağarcığımız |