Kitap Tanıtımı |
"Gece ve Sis" ile unutturulmak istenen genç bedenleri suskunluk duvarına bırakmayan anaların acı ve öfkesidir anlatılan... Yitirilmiş bir oğlun ana kucağında bıraktığı boşluktan daha büyük bir boşluk var mıdır? Acının hiçbir rengine benzemez acıları, öfkelerin hiçbiri boy ölçüşemez öfkeleri ile! Hiçbir karanlık boğamaz alınlarındaki ak yaşmak gibi dimdik taşıdıkları ışığı. Adresi bilinmez mezarların sürgün acısı sislerinin, ancak bir ananın inanmayan yüreğinin ışığı dağıtabilir. Her Cumartesi annesinin ortak umududur inanmamak ve beklemek: "Akşam eve dönmedi. Sonraki akşamlar da. Her yere sorduk yok dediler, ölüm düştü aklıma da yakıştıramadım. Hergün sevdiği yemekleri pişirdim, dönecek, yiyecekti. Dokunmadım yatağına dönecek, yatacaktı. Açık bıraktım kapıyı; şöyle bir itecek, açacaktı. Yıkamadım gömleğini, onun kokusu vardı. Dönecek, kendi kokusuna kavuşacaktı." Hangi anne inanmak ister ki oğlunun öldüğüne. Hele görmediyse oğlunun cesedini bile. İnanmak ihanet değilmidir kaybedilmek istenene. |