Kitap Tanıtımı |
Hepimiz doktorun ağzına bakardık. Doktor susardı. Karşısında biz susardık. Birinin bir şey söylemesi gerekirdi. Beklerdik. Doktor söylerdi:
-Biz tıp ilminin yapabileceği her şeyi yaptık. Gerisi Allah'a kalmış...
Aklımıza gelirdi.
"Allahsız bir yoldaştı o."
Üç gün hastanede beklerdik. Bir ara iyiye gider gibi olurdu. Yanına girerdik. Özer ve biz. Her tarafı sargılar içinde olurdu. Her yerinden hortumlar sarkardı. Burun gitmişti. Takılırdık.
"Ulan bir kalk şu yataktan, sana en kral doktorlarda estetik yaptıracağız."
Turgut belli belirsiz gülerdi. En güzel gülüşü olurdu o.
Kuğular en güzel şarkılarını ölürken söylermiş.
Kuğunun şarkısı gibi gülerdi.
Fırından henüz çıkmış ekmeğin buğusu gibi, ateşte kaynayan sütün kokusu gibi gülerdi.
O kadar güzel gülümserdi ki, öleceğini bilirdik.
Bir yanımızın öleceğini bilirdik.
...
Ölürdük.
Biz ölürdük hocam!
Biz ölürdük!
Ölürdük.
Turgut İpçioğlu 9 Kasım 1978 günü öldü. Ertesi gün, SSK İstanbul Hastanesi'nden alınan cenazesi Kocamustafapaşa'daki evinin önüne getirildi. Kalabalık bir kitle, "Devrim şehitleri ölümsüzdür", "Kahrolsun Faşizm" "Katil Oligarşi", "Turgutlar Ölmez" sloganlarıyla aldıkları cenazeyle "Sümbül Efendi Camii'ne geldi. Mezarlığa gitmek üzere hareket eden devrimciler, silahlı bir grubun saldırısına uğradı. Çıkan çatışmada ölen ya da yaralanan olmadı.
Turgut'un mezar taşına şunları yazdık: "Dirilip döneceğiz er meydanlarına zaman, köhne düzenin cellatlarını affetmeyecek, gerek kalmaz savaş ilanına erlerimiz fazla laf etmeyecek." |