Kitap Tanıtımı |
1880 yılında Londra´nın Limehouse semti. Sisli sonbahar gecelerinde yeni kurbanını arayarak sokaklarda dolaşan bir katil. daha çok fahişeleri öldürüp gövdelerini parçalara ayıran, et ve kanla ´sanatsal´ kompozisyonlar yaratan katil, Kabala ile ilgilenen ve Karl Marx´ın arkadaşı olan Yahudi bir bilim adamını hedef aldıktan sonra mitolojik bir nitelik kazanır. Bir yıl sonra kocasını zehirleyerek öldürmekten tutuklanıp asılan Elizabeth Cree´nin ölümü, olaylara yeni bir boyut getirir. Saplantı derecesinde dindar annesiyle Londra´nın eğlence hayatına yelken açmış, sahnelerin en tanınmış komedyeni olmuştur. Elizabeth´in kocasının da Karl Marx´ın dostu olması, kuşkuların bir süre bu ünlü adam üzerinde toplanmasına yol açar. Oysa romanın asıl sırrı çok daha derinlerdedir. Peter Ackroyd, bu romanında cinayet ile estetik arasındaki ilişkiye çarpıcı bir yorum getirirken, Viktorya dönemi Londra´sının şaşırtıcı ve sarsıcı bir görüntüsünü çizmeyi de ihmal etmiyor. Karl Marx´tan Oscar Wilde´a, Charles Dickens´ten Charlie Chapline kadar pek çok tanınmış kişi, soluk soluğa okunan bu romanın birer parçası oluyor. Cinayet Sanatı, Peter Ackroyd´un coşkulu hayalgücünün yarattığı bir tiyatro sahnesi aynı zamanda. |