Kitap Tanıtımı |
“Kamplarda yaşam ve ölüm arasında bir fark yoktu. Gece, gardiyanların ayak sesleri bizi uyandırdığında yüzlerce kez beni kurşuna dizmeye geldiklerini sandım…” “Ölüm her yerde sinsi sinsi dolaşıyordu. Hemşireler, bizi aşılamak için soğuk elleriyle kollarımızı tuttuklarında, bizi zehirlemeye çalıştıklarına inandım. İşte burası, hayata geçirilen kamp sisteminin karmaşık hedefininin ne olduğunu anladığım yer oldu: Amaçları bizi soğukkanlılıkla öldürmek değil, yavaş yavaş ortadan kaldırmaktı. O kadar yavaş ki kimse yok olduğunuzu fark etmeyecekti…” “Anlattıklarımın hepsi tamamen gerçek! Yaşadığım hiçbir şey, olayın şartlarını abartan hastalıklı bir mahkûm fantezisi tezahürü değil. Binlerce kişi gibi ben de bizi hapseden, bize işkence yapan Çin’in çılgın kasırgasında sürüklendim...” “Beni önce yedi yıl ‘yeniden eğitim’ kampına mahkûm ettiler. Vücuduma işkence ettiler ve zihnimi çılgınlığın sınırına getirdiler. Ve şimdi, davamı inceledikten sonra bir yargıç, aslında masum olduğuma karar vermişti…” Tüyler ürperten gerçekliklere şahit olan Gülbahar Haitiwaji, yaşadıklarını anlattığı bu kitabı yayımlayarak kendisi ve Şincan’daki ailesi için büyük riskler alıyor!.. Çin’in “Yeniden Eğitim Kampları” adı altında Uygurlara uyguladığı baskı ve işkencenin ayrıntılarını ortaya çıkaran gerçek bir yaşam öyküsü... (Tanıtım Bülteninden) ) |