Kitap Tanıtımı |
Başkomiser Mustafa İnanmış, ekibin sahadaki en yetkili mercii ve cinayet ekibinin en yaşlı üyesiydi. Akademili olmaması ve eski komünist olması nedeniyle kulpuna getirilip rütbe tenzili yemişti. ODTÜ’de devrim yazısını tazeleyenlerden birisiydi ancak sevgilisi Canan’ın, komünistlerin kendi içerisindeki kavgası sonucu öldürülmesiyle polislerin tarafına geçmişti. Güya hiç “intikam” almamıştı. Komünistler ise onun içlerindeki ajan olduğunu düşünüp evini taşlamış, arabasını hurdaya çevirmiş hatta bıçaklamaya niyetlenmişlerdi. Kazasız belasız apar topar yurtdışına göreve gönderilmişti. Döndüğünde ise aradan on yıl geçmiş köseliğinin yerini kır top sakalı almıştı. Saçlarının önü ise yedi sekiz santim geriye gitmişti. ‘‘Cami avlusuna girdiklerinde dün yağan yağmur ve eşlik eden şiddetli karayelin döktüğü çamura bulanmış yaprakların dize kadar geliyor oluşundan çok etrafın hınca hınç dolu olması dikkatlerini çekti. Rektör, dekan, Asude Hoca, asistanlar bir taraftaydı. Sağlıklı Yaşam Kulübü üyeleri farklı bir yerde. Annesi tabut başında ağlıyordu. Babası ise arkadaşlarıyla sohbet etmekteydi, yıkılmamaya çalışıyordu. Eğer ortam cami değil bir bar olsa, yüksek masalar ve içki ikramı eşliğinde inanılmaz parti olurdu. Cenaze, annesinin dışında kimsenin umurunda değil gibiydi…’’ Cihangir ölür, ‘’Cihankirli İşler kalır geriye. (Tanıtım Bülteninden) ) |