Kitap Tanıtımı |
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren insanlığı tehdit eden problemlerden birisi haline gelen çevre sorunları ve kirliliği, kökü çok eskilere uzanmasına rağmen kendisini sanayileşmenin sonucunda hissedilir hale getirmiştir. Önceleri sadece kirlenme olarak algılanan ve uluslar arası boyut kazanmadan yöresellik özelliği taşıyan çevre sorunları, gün geçtikçe hızla çoğalmış, yöresellikten kurtulup tüm dünyanın sorunu olmuş; hızla artan dünya nüfusu, plansız sanayileşme ve sağlıksız kentleşme, nükleer denemeler, bölgesel savaşlar, verimi artırmak amacıyla kullanılan tarım ilaçları, yapay gübreler ve deterjan gibi kimyasal maddelerin kullanımı bu süreci tetiklemiştir.
Yapılan araştırmalar dünyadaki mevcut çevre kirliliğinin % 50 'sinin, son 35 yılda meydana geldiğini ortaya koymaktadır. Çevre konusunda yaşanan olumsuz gelişmelere rağmen, gerek ulusal ve gerekse uluslar arası alanda samimi ve etkili tedbirler alınmadığı için çevresel bozulmalar ve sorunlar devam etmektedir. Bunun doğal sonucu olarak da kirlenen hava, su ve toprak canlıların yaşamını olumsuz yönde etkileyecek boyutlara ulaşmaktadır.
Çevresel sorunlardan ülkemiz de zarar görmektedir. Birleşmiş Milletler'in yaptığı nüfus tahminlerine göre, Türkiye nüfusunun 2025 yılında 92 milyona yükselmesi beklenmektedir. Bu durum ülkemizin bugün olduğu kadar, gelecekte de çevre sorunlarıyla karşılaşacağını göstermektedir. Su kaynaklarının 2013 yılı itibariyle alarm verdiği, toprak erozyonlarının önünün alınamadığı, kış aylarında pek çok ilde hava kirliliğinin standartların üstünde olduğu, kaliteli ormanlık alanların yetersiz olduğu, kültürel mirasların gereği gibi korunamadığı ülkemizde, çevre ve çevre sorunları üzerinde artık önemle durulmalı ve kamuoyunda bu yolda gerekli bilgilendirmeler yapılmalıdır.
Çevre sorunlarıyla mücadelede toplumsal bilincin gelişmesi kadar, çevreye zarar verenler için öngörülen cezaların da caydırıcı ve etkili olması gereklidir ve bu konu ceza kanunlarını ilgilendirmektedir.
765 sayılı Türk Ceza Kanununda doğrudan çevreyi korumaya yönelik çevre suçları başlıklı bir bölüm bulunmamaktaydı. Çevreyi korumaya yönelik hükümler vardı ancak bunlar hem dağınık hem de ceza miktarı bakımından caydırıcılıktan uzaktı. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununu, eski ceza yasasından farklı olarak Çevreye Karşı Suçlar başlığı altında dört ayrı suç ihdas etmiştir. Ayrıca 5237 sayılı TCKda bu dört madde dışında, kanunun içine serpiştirilmiş olarak çevreyi korumaya yönelik suçlara da yer verilmiştir.
Kitabın ana konusunu ceza yasamızdaki çevreye yönelik suçlar oluşturmaktaysa da, çevre ve çevre hukukunun tam olarak anlaşılabilmesine de çalışılmıştır. Bu amaçla üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde, çevre tanımına ve çevre sorunlarına yer verilmiştir.
Kitabın ikinci bölümü, çevre hukukuna ayrılmıştır. Bu bölümde çevre hukukunun kaynakları, çevre hukukunun ilkeleri, çevrenin ceza hukukuyla korunması hususu ve karşılaştırmalı hukukta çevre suçlarının nasıl ele alındığı aktarılmıştır.
Kitabın son bölümünde 5237 sayılı ceza yasamızın çevre suçlarına yönelik düzenlemeleri ele alınmış, uygulayıcılara faydalı olabilmek amacıyla Yargıtay kararlarına da bu bölümde yer verilmiştir.
Çevre sorunlarına toplumumuzun yaklaşımı paralelinde, çevreye ilişkin çok fazla yayın ne yazık ki bulunmamaktadır. Özellikle çevre suçları konusu, bu bakımdan daha sorunlu bir alandır. İmar kirliliğine neden olmak suçu olmasaydı, belki bu konuya hiç değinilmeyecekti bile. İmar kirliliği suçunun ülkemizde yaygın bir şekilde işleniyor olması ve bu suçun çevre suçları başlıklı bölüm içerisinde olması, çevre suçlarına olan ilgiyi biraz olsun canlı tutmaktadır. Elinizdeki kitap, bu konudaki açığı gidermeye katkı sağlamaya çalışacaktır. Bunun yanında, toplumun çevre bilincinin gelişmesine yardımcı olacaksa kitabım ayrıca amacına ulaşmış demektir. |