Kitap Tanıtımı |
Buz gibi su; hayat kaynağı.
Bu kaynak, Sarı İhsanın yalvaran gözlerinin önünden, dudaklarına teğet geçerek akıp gitti.
Suyu hak edecek bir kelam mı çıktı ağzından bre deyyus?
Cellat Ali doğru söylüyordu.
İhsan, bu alev alev yanan günde ser vermeye her şeyden daha istekli görünüyordu ama sır vermeyecekti!
Konuş ulan kahpe dölü!
Adamın suratına inen çelik ağırlığındaki darbelerin haddi hesabı yoktu. İhsanın yüzü gözü Osmanlı tokadıyla şişmiş, kan içinde kalmıştı. Ama aldırış bile etmiyordu. Acıya da, insanoğlunun en temel ihtiyacına da karşı koyuyordu.
Cellat Kara Ali, onun şimdiye kadar uğraştığı en zorlu adamlardan biri olduğunu anlamıştı. Hatta en zorlusu! Adama sırf bu yüzden tuhaf bir saygı duymaya başlamıştı. Sarı İhsan, tüm dişleri sökülürken de, el ve ayak tırnakları çekilirken de konuşmamıştı.
Ali, onu asla konuşturamayacağını biliyordu. Ama bu görevini sonuna kadar yapmasına mani olmayacaktı. İhsanı bağlı olduğu iki arşın boyundaki kalas parçası üzerinde çırılçıplak bırakmıştı. Herifin önce muhtelif yerlerindeki sinirleri çekti.
Nihayetinde o da etten ve kemikten yapılmıştı. Kurt, kuş ve cümle yaratıkların sesini gölgede bırakacak şekilde bağırıyordu. |