Kitap Tanıtımı |
Desene teğmenim, bu savaş bitmeden şehitlerimizin arkasından ağlamaya, bahar çiçeklerini okşamaya, akasya kokularını içimize çeke çeke solumaya bile vaktimiz yok öyle mi?
-Öyle İbram Onbaşı.
-Onbaşı mı?
-Demedi mi baş çavuşun? Tabur komutanı seni nasıl seviyor biliyor musun? Geçen gün alayda senden söz açılınca...
-Hiç görmedi ki, nerden biliyor beni tabur kumandanı?
-Nerden bilmesi var mı? Bu cehennemde, en sıkıntılı zamanda kaç kişi var senden başka şaka yapabilen? Başta kızmıştım ama sonra baktım kötü niyetin yok, hem senin şakaların askeri daha bir şevke getiriyor, sesimi çıkarmadım. Adın önce bölükte, sonra alayda duyuldu, belki tümen kumandanının kulağına bile gitmiştir.
İbram Aga cevap vermeden dinliyordu.
-Demek onbaşılık işinden haberin olmadı? Ben de, terfiyeleri neden takmamış? diye şaşmıştım.
İbram Aga durgunlaştı. Şimdi herkes ona "Onbaşı" diyecekti. Oysa "İbram Aga" demeleri daha hoşuna giderdi.
-Neyin var senin? Sevinmedin mi?
-Çanakkale askerine rütbe gerekmez teğmenim. Siz bana "İbram Aga" deyin gene en iyisi...
-Artık manganın başında olacaksın. Manga komutanlığını kolay sanma sakın. Taarruza kalkan asker önce manga komutanına bakar. Manga komutanları takım komutanlarına, takım komutanları bölük komutanına bakarlar. En önde sen fırlamadın mı, hiç bekleme mangayı, tepişmez yerinden. Savaş başladı başlayalı sadece Arıburnu cephesinde subay kaybı kaçı bulmuştur sence?
-Bilmem, belki yüz olmuştur.
-Ne yüzü İbram Aga? İki yüzü geçti.
İbram Aga hep şehit düşen askerleri, onbaşıları görmüş, subayları hiç düşünmemişti. Durgunlaşıp sustu. Bir süre konuşmadan oturdular. |