Bütün Eserleri
ISBN 9789753634052
Yayınevi Yapı Kredi Yayınları
Yazarlar Ercümend Behzad Lâv (author)
Kitap Tanıtımı Türk şiirinin, hep kendi açtığı yolda tek başına yürümüş, kimselere benzememiş şairi Ercümend Behzad Lavın bütün şiirleri ve oyunları ilk kez bir araya getiriliyor. Doğan Hızlanın, Ercümend Behzad Lavın Türk şiiri içindeki yerini ve etkilendiği yabancı akımlar ışığında şair kimliğini ele aldığı sunuş yazısıyla birlikte... Tadımlık Sunuş Doğan Hızlan Ercümend Behzad Lavın Bütün Eserlerine yazdığım bu sunuş, iki ana bölümden oluşuyor. Birincisi, Lavın Türk şiiri içindeki yeri, ikincisi de etkilendiği yabancı akımların ışığında irdelenişi. Yabancı edebiyat akımlarını nasıl algılamıştı, etkilenme oranı neydi? Türk dilinde ve şiirinde bu akımların etkisinde özgün bir şiir yaratabilmiş miydi? Ercümend Behzad Lavın Bütün Eserlerini yayına hazırlarken, kitapları üzerine yazılanları taradım, etkilendiği akımları onun değil de, Türk yazarlarının nasıl değerlendirdiklerini, yorumladıklarını saptamaya çalıştım. Türk yazarları, incelemecileri, edebiyat tarihçileri ve eleştirmenleri, onu, Türk şiiri ve serbest nazım hareketi içinde nasıl konumlandırmışlardı? Kitaba yazdığım bu sunuşun bir bölümü, bu bakış açısını taşıyor. Araya Sıkışan Şair: Ercümend Behzad Lav Ercümend Behzad Lavın ilk şiir kitabı yayımlandığında, Türkiyede biçim, içerik ve şiirin işlevi üzerine değişik görüşler tartışılıyordu. Lav, bu tartışmaların arasında sıkışıp kaldı. Oysa, onun da özgün bir sesi vardı, o da diğerleri gibi sınır dışındaki edebiyat tadlarından, akımlarından yararlanmıştı. Ne var ki, Türkiyede, altı çizili bir akımın, bir topluluğun içinde yer almamıştı. Üstelik o, Almanyada modern edebiyat/sanat akımlarını öğrenmişti. Kaynakların oluştuğu toplumda yaşıyordu. Şairlerin, biçimle birlikte içerik için çaba harcadıkları bir zamanda Lavın biçime ağırlık veren şiir işçiliği, onu, dönemindekilerin dışına sürükledi. O, nasıl yazacağını düşünürken, başkaları neyi yazacaklarını tartışıyordu. Herkes, Türk edebiyat tarihinin içindeki gelişmeyi izlerken ya da onun eksiklerini tamamlama uğraşındayken, karşıt tavrı Türk edebiyatı içinde düşünürken, o, doğrudan Avrupanın edebiyat/sanat akımlarını ithal etti. Türk edebiyatına getirdiği değişik soluk, bu yüzden görmezlikten gelindi. Batı taklitçiliği ve şekilcilikle suçlanması, haksızlıktı, çünkü onu karşılaştırdığımız adlar da, poetikalarını Batının malzemesiyle oluşturmuşlardı. Ercümend Behzad Lavın onlardan farkı, uyarlama yerine doğrudanlığı seçmesiydi. Nâzım Hikmet, Garip, 1940 Gerçekçi Toplumcu Kuşağı ve 1940ın diğer kesiminin şairleri arasına sıkıştı. Lavın biçim konusundaki saplantısı, o dönemde değil ama sonradan İkinci Yeni hareketince benimsendi. İkinci Yeni, Lavın yabancı akımları özümserken yarattığı dil ve biçimseverlikten çok yararlandı. Ercümend Behzad Lavın Türk şiirinden etkilenme/yararlanma oranı tartışmalı. Poetikası ele alındığında, Türk şiirinden çok az etkilendiği söylenebilir. Çünkü o kendinden önceki şiire gösterdiği tepkinin şiirsel kaynaklarını Batıda buldu. Şiirinin değişmeyen özelliği ironiydi. İroniyi sürdürdü ama buna ileriki kitaplarında toplumculuğu da kattı. Kendi şiirini kendi sezgileriyle geliştirdi. Şiirimizdeki daha sonra ortaya çıkan akımlar da onun şiirine giremedi. İronisinin niteliği ve akımlar bağlamında değerlendirmesini yazının ikinci bölümünde yapacağım. Şiiri, geniş kapsamlı bir uygarlık eleştirisidir. Mesaja fazlasıyla önem verdiğinden, şiiri zaman zaman düzyazının duvarına çarpmıştır. Lavın şiirinin bu akımlar ve kişiler ortasındaki durumunu Memet Fuat şöyle yorumluyor: 1921-1925 yılları arasında Berlinde tiyatro öğrenimi gören Ercümend Behzad Lav, Batı dünyasındaki yeni şiir akımlarıyla ilgilenmiş, yurda döndükten sonra, Gerçeküstücülük, Gerçekçilik, Dadacılık gibi akımların etkisinde şiirler yayımlamaya başlamıştı. Eski şiire karşı çıkışta serbest nazmı seçmiş olmasının ötesinde, Nâzım Hikmetle ortak bir yanı yoktu, ondan etkilenmiş de değildi. Serbest nazmı batıda görüp özenmiş, yıkıcı yönüne yakınlık duymuş, toplumsal bir eylem için kullanmayı düşünmemişti. Sonradan, 1950lerde ortaya çıkan toplumsalcı eğilimlere de o günlerde açık değildi. Gene serbest nazım anlayışı içinde, ama daha çok biçimsel kaygılarla, seçkin aydınlara dönük bir şiir yazıyordu. İlk kitabı S.O.S. 1931de, ikincisi Kaos 1934te yayımlanmış, fazla bir ilgi görmemişti. ........ Ercümend Behzad ile Mümtaz Zeki Taşkın, Batıdaki şiir akımını izlemişler, onlardan etkilenerek yazmışlardır. ........ Kesinlikle anlaşılıyor ki, Ercümend Behzad ile Mümtaz Zeki Taşkının deneyleri Garipçilerin pek ilgisini çekmemiştir. Memet Fuatın iki saptamasına katılıyorum. Şiiri toplumsal bir eylem içinde düşünmemişti, buna toplumcu deyimini kullanmak daha doğru olur. Lav, toplumun yerleşik değerlerine, kişilerine başkaldırıyordu. Garipçilerle de ilgisi olamazdı, çünkü o, Garipçiler gibi sıçrama noktasının ağırlığını Türk şiirine vermemişti. Ahmet Oktayın Ercümend Behzad Lava yaklaşımı, belki de daha başlıkta özetlenmektedir: Yüzeysel Modernist. Gerçekten de, şekilperestliği bu yargıyı doğurmaktadır. Ahmet Oktay, onun, yeni yazınsal akımları gereğince anlayamadığı için Nâzım Hikmet şiirine alternatif olma şansını elinden kaçırdığını yazmıştır. İlk şiirinde gereğince anlayamadığı iddiasını, bence, daha çok biçimciliğine kapıldığı için, diyerek yumuşatmak gerekir. Çünkü o, akımların gelişimini sadece şekil oyunlarını beğendiği için izlememiştir. İçlerindeki felsefeyi de benimsemiştir. Şiirini bir dünya görüşüne oturtamadı, ya da içeriği boş bir şiirdi, gibi acımasız bir yargıyla yaptıklarını küçümseyemeyiz. Ahmet Oktay onun Gariple ilişkisizliğini de belirtir: ... Lav, yeniyi temsil ettiğini anlayamamış ve şiiri, ister istemez Nâzım Hikmetin ve şiirden 1940tan itibaren 22 yıl koptuğu için de Garipçilerin karşısında hakkı olan yenilgiye uğramıştır. Ahmet Oktay, görsel özelliklerde ve tipografiyi kullanışta Nâzım ile Lav arasında biçimsel bir benzerlik bulmaktadır. Lavı, Nâzım Hikmet ve Garipçileri örnek alarak, hep onlarla karşılaştırıp gölgelerinde değerlendirirsek, Türk şiirindeki yerini saptamada çok yüzeysel ve yetersiz yargılarla yetinmek zorunda kalırız. Nâzım Hikmet