Kitap Tanıtımı |
“Deniz telaşsız uykuda. Kışkırtmak geçiyor içimden. Alıp koca bir taşı fırlatıyorum. Ölü bir kanat düşüyor önüme. İnsan boşlukta ölür mü? diyor denizdeki Sardalya. İnce bir keman ağlıyor içimde. Gün topladıklarıyla batıya dönerken karşı kıyıdan el ediyor Kazdağları, Sutüven, bulamadıklarıma içli içli ağlıyor.” Melek Şahin Kayaş, BOŞLUKLAR AVUNDUKÇA BÜYÜR’de avundukça büyüyen boşlukları, karanlık bir rüyadan uyanışları ve sabahın serin esintisinde bahçe duvarlarından taşan begonvilleri dile getiriyor. Bütün kafesleri açıp kuşları gagasından öpüyor. “Sen ne yaptın,” diye bağıranlara “Dünya kafeste değil. Kanadı varsa uçmalı,” diyor. Dışarının soğuğunda soba üstünde fokurdayan bir çaydanlık, naftalin kokan eski bir sandık. Yalnızlığın bir tür çelişkiye dönüştüğü öyküler anlatıyor bizlere. “Zaman durmalı burada. Zaman hiçbir ayrıntıyı atlamadan durmalı. Yaşananlardan kaçmamalı, yaşanacakları sımsıkı tutmalı, onlara sahip çıkmalı. Şu kendinden geçen küçük sehpa. Daha önce de burada mıydı acaba? Değilse… Kim bilir, nereden sökülüp alındı da getirildi buraya? Şimdi onun ağzından dökülüyor olsaydı her şey, böyle eğreti kalır mıydım kendime?” (Tanıtım Bülteninden) ) |