Kitap Tanıtımı |
Ergenekon süreci, darbecilerden hesap sorulduğu, sivilleşildiği, demokratikleşildiği yalanı üzerine kuruluydu. AKP ve Gülen Cemaati ortaklığıyla yürütülen bu davalarla düşman belirlenen herkes aynı hukuksuzluğun esiri haline getirildi. Ama sesi boğulanlar yılmadan konuştu. Haksızlığı, hukuksuzluğu, adaletsizliği anlattılar; en çok da iç sesleriyle. Suzan da kendi iç sesiyle "dışarıdaki" birinin "içerisini" anlatıyor; çocukluğundan bu yana geçen onca zaman içinde iktidarlar ve rejimler değişse de, hep aynı insanların aynı nedenlerle hedef alındığını gösteriyor bize. Hedef alınanlar neden hedef alındığını biliyor. Hedef alanların bilmediğini ise Suzan söylüyor bize: "Ama yine de onların bizden beklediği gibi korkuyla yaşamaya boyun eğmedik."
-Ahmet Şık-
Bu kitap bir ayrılık öyküsü mü? İlk bakışta öyle denebilir. Döneme özgü kurgusal gerekçelerle dört duvar arasına kapatılmış bir adamın dışarıdaki sevgilisinin "sensizlik" öyküsü. Ama daha derininde bu bir birleşme, bir "senlilik" öyküsü. Suzan ile Baha, bu zorunlu ayrılığı yaşamaları sayesinde bu denli birleşebildiler belki de. Ayrılığın diyalektiği Tüm zalimlikleri aşan ve aşağılayan güzelim bir diyalektik.
-Ender Helvacıoğlu-
Kitabı okurken Suzan'ın kelimelerini duydum, sevdiği için atan kalbini, gözlerini gördüm yeniden. Bu kitap bu ülkede insanca yaşamak isteyenlere ödetilen bedellerin kalbe ve gözlere yansımasıdır.
-Melda Onur- |