Kitap Tanıtımı |
Günümüzde bilginin temelleri, Descartes, Locke, Hume ve Kant’ın anladıkları gibi, felsefenin de temelleri olmasa bile, felsefe için en önemli konular arasında yer almaktadır. Felsefenin edebiyatla iç içe girdiği kimi romantik kurgucu tutumlardan sıyrılıp, bilginin temellerini kendi temellerinin yakınlarına alması, sağlıklı düşüncenin yararına olmuştur. Sağlıklı düşüncenin yararına olan buna koşut başka bir gelişme, yeniçağda gene Descartes ile başlayan ve Kant’tan sonra büyük ölçüde yitirilen çözümsel; açık seçik ve uslamlamaya yer veren felsefe biçiminin yeniden kazanılmasıdır. Çözümsel felsefe düşüncenin dizgeselliğini dışlamaz. Dışladığı, dizgenin kurguya dönüşmesi, önerilen çözümlerin sağduyu ve deneyle ussal bağlantılarının koparılmasıdır. Felsefe, herhangi bir konunun ‘istenildiği gibi’ açıklanması değil, belirli sorunların, belirli konuların ‘temellendirilmiş’ çözüm ve açıklamasıdır. Kimi düşünürlere göre bilgi, insanı çevreleyen, ondan bağımsız bir evrenden gelir ve algıyla elde edilir. Oysa kuşkucu yöntemler bu görüşün bazı çelişkilere yol açtığını sergiliyor. Peki, elde ediliş biçimiyle kuşku uyandıran insan bilgisine güvenilebilir mi? Bu kitabın ilk amacı bilginin kaynağı konusundaki bu çelişkiyi çözmektir. İkinci amacı ise, gerek dış evrenin gerekse insan anlığının fiziksel olduğu görüşünü savunarak, bu dış evrenin bilgisiyle değişen ‘ben’in nasıl özdeş kaldığını araştırmaktır. (Tanıtım Bülteninden) ) |