Kitap Tanıtımı |
Kırsal yerleşim bölgeleri bulundukları coğrafyadaki iklim şartlarına göre planlama gerekliliğini, yerel yapı malzemelerini kullanma geleneğini, yerli halkın günlük yaşamındaki kültürünü, sosyal ilişkilerini ve alışkanlıklarını, yapı sahibinin ve ustasının beğenilerini, inançlarını ve yaşam önceliklerini birleştiren çok zengin bir yapı çeşitliliğine sahiptir. Kırsal alanlardaki yapılar kendi özgün kimliğiyle var olmasıyla birlikte; içinde bulunduğu çevre ve toplum ile bütünleşmekte ve geçmişin izlerini taşıyan yerleşik kültürün mimarlıkla buluşmasıyla kırsal dokunun en temel öğesini oluşturmaktadır. Kırsal mimari miras, yüzyıllar boyunca deneyimlenmiş ve yaşamın içinde şekil bulmuş oldukça fazla bilgi birikimini günümüze taşımaktadır. Geleneksel yapılarda gördüğümüz birçok çözümün bugün çağdaş olarak nitelendirdiğimiz yapılarda bulunmamasının sebeplerinden biri ise endüstri devriminden sonra mimarlık alanında yaşanan hızlı gelişmedir. Yüzyıllarca süre gelen bu bilgi birikimini, günümüzde her bilimsel alanda olduğu gibi mimarlık alanında da yeniden keşfetmeye ve tanımlamaya çalışmaktayız. Bu çalışmaya konu olan Bilecik ilinin Gölpazarı ilçesi tarih öncesi devirlerden itibaren bir yerleşim yeri olmuştur ve bu dönemlere ilişkin Höyükler ilçede hâlâ mevcuttur. Osmanlı Beyliği’nin kurulduğu Söğüt ilçesine de yakın olan ilçe bu dönemde «Göl» adı ile anılmış ve bölge için önemli bir pazar yeri olmuştur; ayrıca İpekyolu ticaret aksında da bir uğrak yeri haline gelmiştir. Osmanlı Devleti’nin kurulması ve merkezinin İstanbul’a taşınması, İpekyolu ticaret aksının da Anadolu’da yön değiştirmesi ile pazar yeri önemini kaybetmiş; ancak ilçe Gölpazarı adıyla anılmaya devam etmiştir. (Tanıtım Bülteninden) ) |