Kitap Tanıtımı |
“Saf romantizmin altın oranı.” Publishers Weekly Bee Königswasser, erkeklerin hüküm sürdüğü ve haksızlıklarla dolu evrene denge getirmek isterken tek bir soruya göre yaşıyordu: Marie Curie olsa ne yapardı? Akademik kırıntılarla geçinmeye çalıştığı yılların ardından rüyası gerçekleşse ve NASA ona bir nöromühendislik projesinde liderlik teklif etse Marie tereddütsüz kabul ederdi. Ancak modern fiziğin annesi, asla Levi Ward gibi bir adamla ortak liderlik yapmak zorunda kalmamıştı. Levi uzun boylu biriydi, delici yeşil gözleri ve karanlık bir cazibesi vardı. Bee laboratuvardaki ilk gününde, kazara kendini yardıma muhtaç, aciz genç kadın durumuna düşürdüğünde onu güçlü kollarıyla kurtarmıştı. Buna rağmen Levi, lisansüstü eğitimdeyken Bee’ye karşı duygularını çok net bir şekilde ortaya koymuştu; başdüşmanlar sadece birbirlerinden çok uzaktaki kendi galaksilerinde çalışabilirlerdi. Bee, NASA’da çalışmaya başlayamıyordu; çünkü ekipmanı kayıptı, personel onu görmezden geliyordu ve zaten bocalayan kariyeri daha da büyük bir kaosun içine düşmüştü. Fakat zaman geçtikçe Levi’ın yumuşadığını, onu ve fikirlerini desteklediğini hatta o yemyeşil gözleriyle ona bakıp durduğunu gördüğüne yemin edebilirdi. Sıra gerçekten harekete geçip kalbini ortaya koymaya geldiğinde önemli olan tek bir soru vardı: Bee Königswasser ne yapacaktı? (Tanıtım Bülteninden) ) |