Kitap Tanıtımı |
Van gölü kıyısında yaşayanlar göle deniz derler. Hani haksız da sayılmazlar. Yüzmeye giden insanlar (ben denize gidiyorum) söylemiyle gölde yüzerler. İster göl ister deniz densin Van gölü içinde yüzen herkesi ince beyaz çizgilerle arıtır. Gölün sodalı oluşu bu tür bir arıtma ve durulama işlevine sahip olduğunu gösterir.
Van gölü bu işlevini Asur askerlerinden günümüze kadar sürdürür. Yakın zamana kadar gölün etrafındaki iskelelere uğrayarak bir tür toplu taşıma aracı olarak hizmet veren gemiler artık göze çarpmıyor.İskeleler kırık dökük bir konumda. Gerçi mavi sularda beyaz köpükler oluşturarak bir beyaz martı gibi süzülen feribot Van-Tatvan arasında göze çarpıyorsa da çeşitli boydaki 10 gemiye duyulan özlemin tadı bir başka olsa gerek.
Kayı topluluğunun yerleşip göçebelikten yerleşik düzene geçtikleri Ahlat ve çevresi, Osmanlı tarihi açısından büyük önem taşır. Bu çerçevede dil, din, yazı, mimari örneği kültürel zenginliği birbirine ekleyerek, farklılıkları hoş karşılayarak ve özgünlüğü koruyarak Van gölü çevresine ışık getirmişlerdir. Günümüzde Ahlat ve çevresinde mimari, yeme içme, giyim kuşam ve konuşulan dil özgün bir içerik taşır. Nitekim topluluğun diğer bölümü Anadolu'nun içlerine yönelip Domaniç yaylasına yayılmıştır. Aynı kültürün izlerini orada da görmek mümkündür.Arap toplulukları ile göze çarpan birliktelikleri de Kayı topluluğunun kültürel kolonlarına olumsuzluk getirememiştir.
İster Van denizi, ister Van gölü densin yüksek dağlarla çevrili, bir zamanlar öfkesini yaydıktan sonra dinginleşen yanardağların arasında kalan mavi sularda keyif verici bir tur olacağını düşünerek sodalı suların daha da beyazlaştırdığı martıların eşliğinde Tatvan'dan yola çıkalım. |