Kitap Tanıtımı |
...Gözlerim pencereyi aralayıp çok uzaklarda bir sahil şeridinden geçiyor önce; daha sonra, bir martının pençelerine takılıp bir dağ yamacına bırakılıyor. Yaban otların hışırtılarından başka çıt çıkmıyor etrafta. Bir dağ çiçeğinin taç yapraklarından burnumun ucuna taşınan koku başımı döndürdüğünde, başlıyorum anlatmaya: Bir koku, binbir türlü hikâyenin ilhamı olur, olacak elbet... Dağ havası, çiçeklerin baş döndüren kokusu, şu ileride derme çatma çatısı görünen gecekondu ve dağın zirvesinde; sisin çitlerini çevirdiği köşkün silueti; hepsi öyle hikâyeleri barındırıyor ki içinde... Benimkiler, gözümün gördüğü, gönlümün dillendiği sadece birkaçı?
Bekliyorum, Seni kim anlatacak bana.
Doğmayı bekleyen güneş,
Hava kararmadan önce yalnızca şeffaf bir silüet olan ay,
Ve pus... Okunmuyor; sonu görünmeyen bir manzara kitabım,
Bir hayali izliyorum, Şimdi bir hayal olan anılar,
Ve anlatırsam kendisiyle tanışacağım öykü kahramanları,
Ziyaret edeceğim han ve saraylar var... Seni artık aramayacağım!
Sesimin yankısında, Boğazımdaki düğümde,
Parmak izime karışan kömür lekesinde; kalemimdesin... Bekliyorum, Ben seni kime anlatacağım?
Kıyasıya bir iç hesaplaşmayla, sayfalarla beraber kurşuni perdenin aralandığı; demir parmaklıkları eğip büken, intikamı manşet yapan dramatic bir eser... |