Kitap Tanıtımı |
Gerçeklere korkusuzca bakmaya çalışan bir insanın gözünden kaleme alınmış bir betik kitap elinizdeki. Her şeyin değiştiğini düşünmek için yazdıklarını gözden geçirirken bambaşka bir şeyle karşılaşan Cengiz, bu bir paradoks muydu, bu paradoksu nasıl aşacaktı, bu soruları kafasının içinde dolaştırırken çocukken yaptığı kurguları, hayalleri, gerçeklikten uzak görünen düş dünyasını da karşısına almak zorunda kalacaktı. İşlenen cinayetler, şifreler, bilmediği ve çözmek için çırpındığı pusuladaki sözler, insanın ruhuna işleyen betikler, onu bir kapının eşiğine getirmişti, kendi gerçekliğine… Ya da şöyle de düşünülebilirdi: Olması gereken gerçekliği yazdıklarında mıydı, yoksa yaşadıklarında mı? “Hangisi ben” sorusuna verilecek cevabı araştırırken bu kitapta kendini yazan gölgesiyle karşılaşınca hangisinin hayal, hangisinin gerçek olduğunu bilmek istedi, baktığı aynada hiç birinin hayal, bir rüya olmadığını biliyordu. Hastanedeki Cengiz de gerçekti, Komiser Cengiz de. Gerçeklik sadece zamandan ve mekândan oluşan maddeler, eşyalar gibi görülse de düş âlemi, anılar, hayalini kurduğumuz hayatlar gerçekliği oluşturan katmanlar olarak hayatımızda yer etmişlerdi, kim ne derse desin ayrılmaz birer parçalarıydı bunlar. Çünkü insan bunları içinde yaşıyor, soluk alıyor, yaşam denen bilinmezlik kozası bunlarla örülüyor, insanın kendine karanlık olan bilinçaltı bunlarla ortaya çıkarak bir gerçeklik elde ediyordu. Zaman herkesin elinde bir silahtı ve Cengiz bu silahı kime doğrultacağına karar vermekte zorlanmıyordu şimdi… (Tanıtım Bülteninden) ) |