Kitap Tanıtımı |
Birinci Dünya Savaşının ardından yaşanan Şubat ve Ekim devrimleri, Rus İmparatorluğu yönetiminde yaşayan halklara kendi topraklarının yönetiminde söz sahibi olma umudu vermişti. Devrimlerin heyecanıyla 1920lerde halklarının özgürlüğü ve kendi kaderini tayin hakkı için çaba sarf eden Türkistan aydınlarının Stalin iktidarında yirmi yıldan kısa bir süre zarfında tamamen yok edilmesi ile birlikte, Türkistan halklarının umutları kısa zamanda boşa çıkmış oldu. Ancak bu hayal kırıklığı, birçok Türkistanlı için sadece sonun başlangıcıydı.
Türkistanın kaderi, Sovyetler Birliğinde Stalinin, Almanyada ise ırkçı Nazi partisi lideri Hitlerin iktidarı tamamen ele geçirmesiyle şekillenecek, Avrupada savaşın fitilini ateşleyen Alman ordularının yönünü doğuya çevirmesi, bölge halkı üzerine kara bir bulut gibi çökecektir. Zira 1941 yazında milyonlarca Türkistanlı, vatanlarından ayrılarak binlerce kilometre ötedeki Sovyet topraklarını savunmak üzere, Hitlerin ordularına karşı ön cephede savaşa sürülecek, ancak bunlardan büyük çoğunluğu -tek bir kurşun bile atamadan- Almanlara esir düşecektir.
Milyonlarca Türkistanlının toplandığı Alman savaş esiri kampları, insanlık dışı şartlardan dolayı savaş esiri Türkistanlılar için bir ölüm kalım mücadelesine, Stalinin tasfiyelerinden kurtularak Avrupaya kaçabilen bir avuç Türkistanlı aydın için Almanlarla işbirliği yaparak rejimden rövanş almak üzere örgütlenme şansına, Doğu Cephesinde insan gücüne ihtiyaç duyan Alman subaylar için ücretsiz vasıfsız işgücüne, ırkçı Nazi ideolojisine kapılmamayı başaran az sayıda Alman siyasetçi ve bürokrat için ise savaş esiri Türkistanlılarla başlayarak tüm Merkezi Asyaya yayılması hayal edilen, Rusyadaki Bolşevik rejimini çökertecek çapta bir silahlı isyan için fırsata dönüşmüştür.
Almanya, İkinci Dünya Savaşından mağlubiyetle ayrılmıştır. Ancak savaşın bilinmeyen mağlubu, Kızıl Orduda, savaş esiri kamplarında ve Alman saflarında, kimseyle ideolojik husumeti olmayan milyonlarca evladını yok yere yitiren Türkistan olacaktır. |