Kitap Tanıtımı |
Bu hayat benim. Acısıyla tatlısıyla, pişmanlıklarım da olmuştur. Keşke dediklerimden ve
hatalarımdan ders almayı da bildim. Sevdalarımdan vazgeçmeyi de... Üzerini çizdiğim dostlarımın
toplamından bir şehir oluşur sanırım.
Bazen bir rüya görürüm. Sisler içinde, kırmızı pelerinli bir çocuk. Birazdan tanışacağı derin kederin
arifesinde. Elinde bebeğiyle, odanın içinde; bir o tarafa, bir bu tarafa koşuşturuyor. Bir tabut
konulmuş sokağın ortasına. Etrafında kalabalık toplanmış. Hep birden bir şeye "Âmin" diyorlar.
Birazdan meçhule uğurlanacak bir yolcuya karşı, son görevlerini yerine getiriyorlar.
Hiç evlenmemiş, müzmin bekâr Nedim Öğretmen'in saksıdaki sardunyaları solmuş. Sadık amca yere
düşen altın sarısı hurmaları mahalle çocuklarına dağıtıyor.
Neriman'la Elif'in seslerini duyuyorum. "Belgin haydi gel evcilik oynayalım." Peşin peşin anlaşıyorum.
"Ama ben anne olmam!"
Birazdan Zafer çıkageliyor. Elinde kırmızı bir karanfil, yüzünde o muhteşem gülümsemeyle. Odun
ateşinin alevini andıran saçlarını savura savura. Bir gelin çıkıyor ahşap evin kapısından. Yüreğinde
yarım kalmış bir sevdanın kederiyle, bir kuğu gibi süzülerek giriyor zaman tüneline...
Çocuklarımın sesini duyuyorum "Anne bize çikolatalı ekmek versene!" Sıçrayarak uyanıyorum.
Başucumdaki mavi cam bardaktan bir yudum su içiyorum. Tekrar başımı yastığa koyarken kendi
kendime mırıldanıyorum "Rüyaydı sadece, bir rüya... Geçti gitti." |