Kitap Tanıtımı |
Bir kanadı açık ahşap pencereden içeriye giren rüzgâr, odaya deniz ve yağmur sonrası toprak kokusunu taşıyordu. Yağmur henüz dinmişti. İlyas yarı geceden beri uyanıktı. Zaten geceleri dolduran silme bir uykusu da yoktu, uykuyla uyanıklık arası canının geçtiği bir hâl... Hele aklına böyle vakitlice kalkmayı koyunca temelli uyuyamıyordu. Yatağın kenarına oturmuş, elinde ilkokul öğretmeninin ölmeden önce kendisine hediye ettiği ve yanından hiç ayırmadığı ahşap kalem kutusunun sürgülü kapağını açıp kapatarak yıllar öncesine gidiyor; çocukluk günlerinin hafızasında kalan hatıraları gözünde canlanıyordu. Seher’in evlerine geldiği o ilk geceyi; dolunayın parlak, gülümseyen, sevgi dolu kadınının ışığı altında yere doğru akmış sonsuz sayıda parlak yıldızın göz kırptığı geceyi düşünüyordu. Bakışlarını odanın tavanında asılı duran paslı demirlere sabitlemişti. Sonra bir ses daha duyar gibi oldu. (Tanıtım Bülteninden) ) |