Kitap Tanıtımı |
İspanyol düşünür Ortega Y Gasset´in ava çıkmak, avlamak, av olmak, kavramlarına derinlemesine bakışı- Sevgi Üstüne´yle birlikte okunabilir.
Tadımlık
Çevirenin Önsözü
Avcılık yaşamım kırk beş yılı aştı. Dağlarda, ormanlarda, omuzumda silah bu tutkuyla dolaşıp durdum. Ancak zamanla aklımda oluşan birtakım düşünceler beni, neyin peşinde niçin gittiğimi sorgulamaya itti.
Avlanmayı, av ile avcının Doğada birbirleriyle buluştukları kısacık bir an olarak açıklamaya çalışırsak, bu buluşmada saklı olan ve hiç çözemediğim bir gizem beni her zaman düşündürmüştür. Doğa-av-avcı üçgenini oluşturan bu birliktelik binlerce yıllık bir geçmişe sahiptir. Bu üçgenin köklerine inme gereksinimini hep duymaktaydım.
Avlanmanın gerektirdiği güç koşullara karşın benim gibi birçok avcıyı da kuşkusuz sımsıkı saran bir haz duygusunun gerçeği ortadadır. Bunun nedeninin, Doğanın bir diğer yaratığına ölüm getirmek olmadığını biliyordum. Onun çok daha ötesinde ve yalnızca avla buluştuğum anla sınırlı kalmayan, tam aksine boyutları o anın öncesine ve de sonrasına uzanan bir mutluluk hissiydi bu. Ancak ne biçim bir mutluluk? Yaklaşan bir yabandomuzunun ya da geyiğin ezdiği yaprakların hışırtısı ya da ormanın derinliğinden yankılanan kopoy havlamaları büyüleyici bir etki yaratıyordu iç dünyamda.
Bu etkinin ne olduğunu kendime soruyordum. Doğada bambaşka bir insana dönüştüğümün farkındaydım. Günlük yaşamın gerilimleri, avlanırken yok olup gidiyordu bulutların ardına. Avcılık denen şey ne biçim bir uğraştı aslında?
Sonra bir yerde José Ortega y Gassetten küçük bir alıntı okudum. Ünlü düşünür diyordu ki:
Eğer Doğaya geri dönme mutluluğunu tüm yoğunluğu ve saflığıyla tatmak istiyorsak, orada barınan vahşi yaratığın yoldaşı olmalı, onun düzeyine inmeli, ona benzemeye çalışmalı ve onun peşinden gitmeliyiz. Avcılık işte bu gizemli törenin adıdır. İnsan avlanırken havanın tenini okşayıp geçmesinden ya da ciğerlerine dolmasından bambaşka bir haz duyar. Kayalar daha zengin bir anlatım, bitkiler türlü değişik anlamlar taşır. Bunların tüm nedeniyse iz peşinde ya da pusudaki avcının, açık seçik ortada ya da gizlenmiş ya da hiç görünmeyen avına ayağını bastığı toprak aracılığıyla bağlı olduğunu hissetmesidir. Avcı olmayan okuyucu özellikle bu son satırlar için yalnızca süslü sözler ya da düpedüz demagoji diyebilir. Ama avcı olan bilir bunu. Bilir ki avdayken tüm olayı avcıyla avı arasındaki bu büyülü eksen oluşturur.
Yıllar sonra yukarıdaki satırların yazılı olduğu kitabın Meditations on Hunting adı altında yayımlanmış İngilizce çevirisini buldum. Onu okudum düşündüm, okudum yorumladım ve giderek aklımdaki soruları örten sisin yavaş yavaş dağılmakta olduğunu hissettim. Düşünürün giriştiği bu incelemeyle Doğa insan ilişkisine getirdiği yorumlar sporcu-avcının ilgi alanı dışına taşarak temelde insanın iç içe yaşadığı çağdaş açmazları ele alıyordu. Ve bu eseri dilimize çevirmeye karar verdim, yalnızca avcılar için değil, Doğayı yüreğinde coşkuyla yaşayan herkes için.
Ortegaya göre yaşam en temel ve karmaşık gerçektir. Diğer canlıların aksine içgüdüsel davranış biçimini hemen hemen yitirmiş bir yaratık olan insana yaşam boş olarak verilmiştir. Varolduğunun bilincine eriştiğinde kendini bu ürkütücü olgunun içinde bulur. Yaşamını, içgüdüleriyle yaşayan hayvanın aksine kendisi, kendi uğraşları, seçim ve davranışlarıyla doldurmak zorundadır. Bunlar, tabii ki, pek çok gerekliliği ve sorumluluğu da beraberinde getirip onun omuzlarına yüklemiştir. İnsanoğlu böylece yapmaya zorunlu olduğu işlerin ağır baskısı altında ezilirken bunlardan kaçışın, varoluşuna bir anlam vermenin, kendi içinde mutlu bir yaşam biçiminin sürekli olarak özlemini duyar.
Avcılıkla ilgili düşüncelerini bu temel olgudan yola çıkarak yönlendiren Ortega, insanoğlunun tarih yapmaya başladıktan sonra içinden çıkıp geldiği Doğadan giderek uzaklaştığına dikkat çekmektedir. Ona göre tarih Doğanın temel düzenine karşı yapılmıştır. Ve tarihin o huzursuz, karmaşık yapısı içinde sıkışıp kalmış insan, mutluluğu çoğunlukla yine Doğaya, aslında hiç de yabancısı olmadığı bu ortama, geçici de olsa dönmekte bulur.
İşte Ortega binlerce yıl öteden gelerek bugünkü yapısına ulaşan insanla avcılık arasındaki gizemli ilişkiyi değişik açılardan irdeleyerek avlanmakla mutluluğu birleştiren köprüleri bu kitabın sayfalarında kurmaya çalışmıştır.
İspanyol düşüncesi üstünde büyük etkisi olan ve Avrupada bugün bile özellikle sosyal bilim alanlarında geniş çapta ilgi gören José Ortega y Gasset, 1883te Madridte doğdu. 1904 yılında Madrid Üniversitesinden doktorasını aldıktan sonra çalışmalarını iki yıl Leipzig, Berlin ve Marburg üniversitelerinde sürdürdü. 1910da Madrid Üniversitesi Metafizik Kürsüsü başkanlığına atandı ve 1936 yılına kadar bu görevde kaldı. On dokuz yaşındayken gazete ve dergilere yazmaya başlayan Ortega ilk kitabı olan Meditaciones del Quijoteu (Don Quijote üzerine Düşünceler) 1914te yazdı. 1916 ile 1934 yılları arasında kaleme aldığı denemeler El Espectador (İzleyici) adı altında sekiz cilt olarak yayımlandı. 1923te Revista de Occidente dergisini çıkardı ve 1931de Cumhuriyetçi Temsilciler Odasına (Cortes Constituyentes) girdi. 1936 yılında İspanyadan ayrıldı ve uzunca bir süre Portekiz, Fransa, Hollanda ve Arjantinde yaşadıktan sonra 1945te geri döndü. 1948de yapıtlarının baş yorumcusu Julian Maritasla birlikte Beşeri İlimler Enstitüsünü (Instituto de Humanidades) kurdu. Amerika, Almanya ve İsviçrede pek çok konferanslar verdi. 1951 yılında Glasgow Üniversitesi tarafından honoris causa doktorasıyla ödüllendirilen Ortega, 1955de Madridde yaşama veda etti.
Ortega avcılığın insan yapısındaki köklerine inmeye çalıştığı bu eserini 1942 yılında Lizbonda, dostu Kont Yebesin Veinte Años de Caza Mayor (Yirmi Yıl Büyük Av Avcısı) adlı kitabına önsöz olarak yazmıştı. Kendi başına bir kitapçık olan bu önsöz üç kez İspanyolca, üç kez Almanca olarak yayınlandı. Ayrıca İngilizce, Hollandaca ve Japoncaya çevrildi. Bu küçük eser avcılık konusunun böylesine ciddi boyutta ele alındığı belki de tek çağdaş felsefi incelemedir.
Düşünürün eserleri arasında şunlar da yer almaktadır: Espana Invertebrada ( |