Kitap Tanıtımı |
Bizlere kalbin alıngan kuşlarına dâir
bir hikâye anlat diyenlere
Yoktur öyle kuşlar demek öldürür mü
kalbin alıngan kuşlarına dâir bir hikâye
bekleyenlerin alıngan kuşlarını kalplerinde
öldürür
Tadımlık
şeytan taşlayan
şeytan kabul etmiyor taşlarını
ama yüreğimden söküp atıyorum diyorsun
şeytan ne yapsın yüreği taşlaşanı
uykuyu bekleyen
özlemle dolu olan uyur mu sevgilinin yanında
saat tutuyorsun sevgiliye gece oldu diye
görmüyor musun kum akıyor bir gözünden diğerine
menekşeyle konuşan
yeni açan menekşeyi öpüp kutluyorsun
kendini öpüyorsun menekşenin düğününde
onun için küskün menekşe açmıyor uzun süre
geç kalan
geç kaldığını düşünmeden hatırla ne çağırıyor seni
gitmek istiyor musun gitmen mi isteniyor yoksa
hatırla geldiğin yer o kadar da uzak değil ki
kıble arayan
haçın koltuğunun altında kıble arıyorsun
kıblesini kaybedenin çoktur kıblesi
asla bilemezler ama kıblelerine kimin yöneldiğini
kahır mektubu yazan
kahrına inanmadığın için yapıyorsun bunu
kurtulmak istiyorsun kahrından tamam öyleyse
ayrıl ondan mektubunu okuyacak birini bulduğun zaman
meydana düşen
şaşıyorsun insanların böyle meydanlar açtığına
liderlere inanıyorsun kahramanlarla aran pek hoş
ama lider kimi coşturacak kahramanca ölenlerin meydanında
düşman arayan
sınırlarımız iyi korunuyor diyorsun yiğit savaşçılar bizde
kaleler yapıyorsun kendine nöbetçi kuleleri mazgallar
düşünmüyorsun hiç her kalenin neden bir gizli geçidi var
iz süren
kayıp sandığın gezintiye çıkmıştır anlamak istemiyorsun
bıkmış da olabilir ama bıkmamışsa mutlaka geri gelir
demek köpekleri çok seviyorsun kimin köpeğisin
yol kesen
çok konuşuyorsun zâlim tuzaklar kuruyorsun kendine
dağda hoyratsın düzde kindar doğu da senin batı da
görmüyorsun insanda yalanın ulaşamadığı yurtlar var
odalara sığmayan
her şeyim var lâkin yüreğim daralıyor diyorsun
her şeyi nerden biliyorsun dar odalarda
kovaladıkça bir ceylanı yalnızlığına imreniyorsun
kalemi duymayan
inanmışsın yazmaya seni sarsan ne varsa
kalemin sarsılmıyorsa bir düşün o kimin elinde
ondan çıkan mekân bulabilir mi bir diğerinde
sorusu çok olan
soruların arttıkça uzaklara gidiyorsun
bilgelikte ilerledim epey yalanı rehberin
kurtulduğu görülmüş müdür yalanını icad edenin
kuşlara dil öğreten
serçeyi rahatsız etme güvercini de
gelip konmuşlar kalbinin üzerine bak onlar
ürkmüyorlar hiç bedeninin kalbine dar gelişinden bile
kanat dileyen
kuş kanadındaki boşluğa imreniyorsun
neden haset dolusun böyle eteğindeki taşlar neden bu kadar ağır
eteğinden kurtulmayı öğren önce çünkü kanatların eteğinde
zincir kıran
demire öfken niye su ararken öfkene
içim soğudu deyip halkalarını lehimliyorsun
zinciri ağır gelmez demire akraba olduğunu bilene
uykusunu aldatan
artık uyusam diyorsun çekilse demirleri bütün gemilerin
akılla gidiyorsun uykuya uyku nedir yarı ölümden başka
ama unutma eski meseldir ya iple gidilir ya zincirle aşka
gadre uğrayan
kiminle yola çıksan saatini gösteriyor sen de gösterdin
bilirsin kaç olduğunu saatin demek saatler biribirine uymuyor
demek yollar ayrılınca hayatın ayârı ve asabı bozuluyor
koşarken yolunu yitiren
kırlar çağırmıyorsa seni bil solmuştur içindeki çiçek
o görünen gökyüzü değil şehir şehir
tabiî gecedir ve insan geceleri karıştırabilir her şeyi
kollarını unutan
birine sarılma isteği duyunca kaygı kaplıyor içini yine mi
ağaca bak ağacın gökyüzünü kucaklayan dallarına
gülümseyen bir yüz kalacak o uzun boşluklardan sana
ezilmişlere acıyan
tanrı adına diyene tanrı satıyorsun ve övünüyorsun bununla
durma git dilini bilmediklerinin yurduna
çünkü tanrı yaşıyor ve şer de onunla hayır da
yön tayin eden
bu kadar mı memursun gitmeye
kal diyenlerin gözünün yaşına bakmıyorsun
ulaştığın yerlerde hatıralar olmayacak geri dönmeye
kum eleyen
yaşadıklarını mı kullanacaksın yaşayamadıklarını mı
düşündükçe eğiyorsun kaldırıyorsun eleği
gün dolanır akşam olur bu rüzgâr daha çok kum bulur
ateş yakan
suyu çekilmiş şeyler aramakla geçiriyorsun ömrünü
kurudun kurudun da odun oldun insanları yora yora
kalpteki başka olsa da söndüremeyeceğin ateşi yakma |