Kitap Tanıtımı |
Karşımda iki arkadaş grubu var. Bir derenin kıyısında oturuyorlar. Şimdi birbirlerine düşmanlar. Ellerindeki taşları öfke ve nefretle sıkarak birbirleriyle konuşuyorlar. Ben iki grubun tam ortasında oturuyorum. Havadaki gerilimin fotoğrafını çekiyorum. Derenin sesine biraz uzaktaki fabrikanın grev davulu karışıyor. İki grupta sendikanın yönetimini ele geçirmek istiyor. Konuşmalardaki sessiz gerilim solcu bir sokak tiyatrosundan gelen tiratla kesiliyor. Tiyatrocunun sözlerine iki grupta hak verip, kaldıkları yerden düşmanlığa devam ediyorlar. Bir polis helikopteri fabrikanın üstünden dereye doğru daireler çizerek üzerimizde dolanıyor. Ben sendikanın gazetesini çıkarıyorum, grevin fotoğraflarını çekiyorum.Eski arkadaşlar şimdi birbirlerine nefretle bakıyorlar. 5-6 kişilik gruplarıyla ellerinin içine aldıkları taşları birazdan çıkacak kavga için hazırlıyorlar. Ceketlerini açıp silahlarını gösteriyorlar. Konuşmaya devam ediyor ve birbirlerine aynı şeyi söylüyorlar: BURADAN GİDİN, BU FABRİKA BİZİM. Bir halk ozanı lafı alıp bu fabrika bizim diye kötü bir mikrofona bağırıyor. İşçiler bu türküye katılıyorlar. Bir jandarma aracı gelip duruyor. Komutan etrafa bakıp, BU FABRİKA ESAS BİZİM diyor. Bir emekçi ressam Benim İşçilerim adlı sergisini açıyor. Sokak tiyatrosunun oyuncuları resimleri çok beğeniyor. Havadaki gerilim devam ediyor. Maliye Bakanlığından bir grup bu fabrikadan daha fazla vergi almak için minibüsten iniyor. Onlar da bu fabrikanın kendilerine ait olduğunu düşünüyor. Aynı anda derenin kenarında kavga çıkıyor. Eski arkadaşlar FABRİKA BİZİM diye kavga ediyor, birbirlerini dövüyor. Kanları derenin suyuna karışıyor4 gün sonra fotoğraf makinemin kapağını grev çadırında bulma umuduyla fabrikaya gidiyorum. Fabrikanın sahibi olduğunu iddia eden grevciler, sendikacılar, maliyeciler, jandarmalar, tiyatrocular, ressamlar, türkücüler, polisler,solcu üniversiteliler, gazetecilerHiçbiri ortada yoktu. Derenin sesinden başka hiçbir ses duyulmuyordu. Rüzgarın sesi yerdeki gazete parçalarının üzerinden geçip derenin sesine karışıyordu. Dört gün önceki grevin davul zurnasından, polisin helikopterinden, maliyenin minibüsünden, sokak tiyatrocularının haykırışlarından, işçilerin heyecanlı sloganlarından, sendika için kavga eden arkadaşlarımın çığlıklarından geriye kocaman, ağır ve derin bir sessizlik kalmıştı. Kafamı kaldırıp sessizliğin nedenini anlamaya çalışıyorum. Bana herkesin nereye gittiğini, bütün bu insanların nasıl yok olduğunu, bu ölüm sessizliğinin nedenini söyleyecek birini arıyorum, kimseyi göremiyorum. Fabrikanın kapısında asılı duran bir küçük levhadan başka. Yorgun, sessiz bir küçük levha, bir küçük yazı, bir küçük kelime. Hayatımın bütün sorularının cevabı. FABRİKANIN ESAS SAHİBİ GİRİŞTEKİ BÜYÜK KAPIYA BİR TEK SÖZ YAZIP ÇEKİP GİTMİŞTİ KAPALIAtlas Silkindi bütün yaratıcıların KAPALI levhasını asıp gittikleri günü anlatıyor. Bütün yapan edenlerin, kendisi için çalışıp farkında olmadan bizlere hizmet eden bütün benlerin çekip gittikleri gün bizlerin yani şikayet edenlerin, şikayet edecek kimseyi bulamadığı o korkunç günü gösteriyor. Bizlerin beni nasıl sömürdüğünü resmediyor. Kitabı okurken karar vereceksiniz. Yapan edenlerden misiniz, yoksa şikayet edenlerden mi? Eğer şikayet edenlerden iseniz bu kitabı okumayın, utanırsınız. |