Kitap Tanıtımı |
Çağdaş şiirimizin önemli adlarından biri olan Ali Yüce, 76 yaşında bir ulu çınar. Ama şiirinden akan bala bakarsak, çoğumuzdan da daha genç.
Ali Yüce 1928 yılında Hatay'ın Yayladağ ilçesi Hisarcık köyünde doğmuş. Kendi yaşam öyküsünü anlatırken, Doğar doğmaz başladı kavgam diyor.
On sekiz yaşıma dek köyde çobanlık, ırgatlık yaptım. Keçileri kurt boğdu, kötü söz yedim, sille yedim. Bir kilo unluk için sabahtan akşama dek sırtımda taş çektim. Kök sürdüm kör kazma ile. Bir hasır parçasının üstünde başladı öğrenimim. Öte dünyayı karış karış dolaştım. Hatay Fransızlardan kurtarıldığı zaman, Atatürk'ü öğrendim. Türk olduğumu öğrendim.Yeni abc ile köyümde açılan 'Gece Mektebi'nde tanıştım. Okuma yazmayı öğrendim. Şapka giyme kampanyasında şapka alacak yirmi beş kuruşum olmadığı için çerçi kağıdından şapka yapıp giydim. Hocadan doyasıya falaka yedim. Öte dünyadan kaçıp bu dünyaya ayak bastım. Hem davar güttüm hem ilkokulu dışardan bitirdim. Düziçi Köy Enstitüsü'ne kaçarak gittim.
Köyden kaçarak Düziçi Köy Enstitüsü'ne girişinin dünyaya gerçek gözlerini açışı olduğunu söylüyor Ali Yüce:
Yıl 1946
Düziçi Köy Enstitüsünde
Bu dünyaya ayak bastım ben
Ekmeğime ışık sürdü Tonguç
Eşitlik özgürlük sürdü beynime
Bin yıllık uykudan uyandım
Bir gramcık bilgi için
Tırmanmadık yokuş koymadım ben
Saç döktüm ömür tükettim
Öğrenmeye doymadım ben
Ali Yüce, Anadolu köy yoksullarının karşılaştığı sömürü ve zulmü kendi öz deneyimi ile öğrenmiş. Bir daha da ne unutmuş, ne de affetmiştir. O, özgün şiirselliği ile bunu şöyle dile getiriyor:
Oğlak çobanı iken henüz ot yemeyi bile beceremeyen bir oğlak, ağanın ekinine girmişti. Hemen koşup çıkarmıştım. Ama kaşla göz arasında ağa at üstünde yetişip beni kırbaçlamıştı. Yetmiş yaşıma geldim; çektiğim bütün çileleri, sıkıntıları, acıları, unuttum ama o derebeyi kalıntısının kırbacını unutmadım. Kırbacın kabarttığı boynum hep ağrıyor. Ölünceye dek de ağrıyacak.
Ali Yüce, 1951 yılında Köy Enstitüsünü bitirdikten sonra, Hatay ve çevre köylerinde on yıl boyunca ilkokul öğretmenliği yaparken boş zamanlarında İngilizce çalıştı. 1961 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü'nün İngilizce Bölümü'nü yeterlik sınavlarını dışardan vererek bitirdi. Daha sonraki yıllar boyunca çeşitli liselerde İngilizce öğretmenliği yaptıktan sonra, 1977 yılında emekli oldu.
İlk şiiri 1956'da Yücel dergisinde yayımlandı. Daha sonraki şiirleri Yeditepe, Türk Dili, Soyut, Sanat Rehberi dergilerinde çıktı. 1975 yılından bugüne dek yirmi kitabı yayınlandı. Bunların arasında denemeler, iki roman ve şiir kitapları var. Bir çok yapıtı ve şiiri yurt içinde ve yurt dışında ödüller kazandı. Kendisine Edebiyatçılar Derneğinin onur ödülü verildi.
Damar dergisinde çıkan bir yazısında Adnan Binyazar haklı olarak, Ali Yüce'nin bir başka yazarı tanıtırken kullandığı şu sözlerin en çok kendisine yakışacağını belirtiyor:
(Ali Yüce'nin) şiirinin eksenini toplumcu gerçekçilik oluşturur. (Ali Yüce), sanat yaşamı boyunca Anadolu insanının acılarını, sevinçlerini, umut ve özlemlerini, sömürülüşünü, ezilmişliğini, özgürlük ve mutluluğa susamışlığını çağdaş bir aydına yakışır biçimde dile getirmiştir. Çok doğaldır ki bunun faturasını çilenin her türlüsünü göğüsleyerek ödemiştir. Onun şiirinde çalışmak, emek ve emekçi, emeğin alın teriyle kazanan, üreten, yaratan halk en yüksek yere oturur. (Ali Yüce), toplumsal gerçekleri yansıtırken keçe tadında kuru savsözlerin (sloganların) tuzağına düşmemiştir. Halktan, toplumdan aldığını gene halka vermiştir. Ama gerçekleri şiir mahzeninde mayalandırdıktan, sözcüklere 'bayramlık giysiler giydirdikten' sonra..
Ali Yüce'nin Atatürk Aydınlığını Karanlıkçı Dişler Kesmez adlı kitabında yer alan şiirlerinde, kısa bir süre öncesine kadar yarım aydınlarımız arasında moda olan postmodernizm denilen çarpık felsefeye; ortaçağ karanlığına öykünen irtica ve o temelde yükselen burjuva politikacılığına; başkasına söz hakkı tanımaz ve giderek saldırganlaşan küresel emperyalizme karşı çıkış ve direniş ana temaları oluşturuyor. Tutkunlukla bağlı olduğu Atatürk aydınlanmacılığı, laiklik ve ulusal bağımsızlık savunusu ise onun yaşam felsefesinin köşe taşları.
Postmodernizm denilen felsefenin, tarihin çöplüğünden çıkardığı eski ve yıpranmış görüşleri yepyeni ve çok değişik görüşlermiş gibi sunmasını sergilerken şöyle yazıyor:
İnsan yapımı
Ama insana uzak
Gözle işitilip kulakla görülen
Postmodern şiirler
Çok okunup çok satıyormuş duydum
Ben bu şiiri yazarken
Gözlük taktım kulağıma
Yeni bir eskici oldum
Küreselleşmeyi kutsallaştıranların ağız pelesengi ettikleri küresel köy sözünü elden ve halden geçirip şunları söylüyor Ali Yüce:
Yuvarlak bir köy mü artık
Küçücük ufacık
Mimi minnacık bir köy mü
Kıtalar birer mahalle
Birer sokak mı ülkeler
Küresel emperyalizmin
Altın dişli köpeği
Bir ucundan havlasa dünyanın
Öte ucundan duyulacak
Çağımızın en saldırgan
En ısırgan düzeni
Yuvarlak köyde kurulacak
Ortaçağ geriliğine öykünen mürteciler ve burjuva demokrasisini bu temelde oy toplamaya dönüştüren politikacılar da Ali Yüce'nin oklarından nasibini alıyor:
Elinde kara bir bayrak
Işığa meydan okuyor bizimki
Dörtnala koşuyor ortaçağa
Beyni küçük kafası dar
Kimse döndüremez onu
Cehalet patenti var
Ali Yüce'nin şiirlerini kimin için yazdığı da dizelerinden görülüyor:
Kışın soğuğunda
Seni ben ekerim buğday
Ben biçerim yazın sıcağında
Döven benim seni savuran ben
Bir kap yemek
Yarım ekmek kuyruğunda
Gene benim en çok bekleyen |