Kitap Tanıtımı |
Nesimi, Seyyid Şerif'in meydanda acımasızca katledildiği yerden geçiyordu şimdi,
oraya gelince durdu. Eğildi, güneşin altında kavrulan sapsarı topraktan bir avuç aldı.
Toprağı, avuçlarını patlatırcasına sıkarak doğruldu. Yüzü gökyüzüne dönük,
yumrukları taş gibi sert... Avuçlarından kurtulan bir tutam toprak, geldiği yere geri
dönüyor parmaklarının arasından... Ali, bir mızrak gibi dimdik meydanın
ortasında... Kulaklarında kırbaç şaklamaları Ali'nin... Kulaklarında Enel-Hak
sesleri... İnip kalkan sağlı sollu kırbaç tutan iki kol gözlerinde... O kollarda kan
lekeleri... Yoldaşının sağa sola sıçrayan kanları... Terden yüzüne yapışmış uzun,
siyah saçları... Gözlerinin önünde iki kanlı cellat... Yüzüne dökülmüş uzun simsiyah
saçlarının arasından görünen, ter içinde gülümseyen ve acı çeken bembeyaz ve çok
güzel bir yüz... Ayaklarına kadar yuvarlanıp gelen bir insan ölüsü... Bir seyyid
ölüsü... Bir can yoldaşın ölüsü... Bir zalimin atının kişnemeleri, o atın toynakları... O
toynakların altında kütür kütür kırılan ince, zarif bir insan bedeni... Ali'nin can
yoldaşının bedeni... Yağız bir at... O atın gözünden dökülen iki damla yaş... Sessiz,
yıkılmış, viran olmuş bir şehir... Tebriz... Celladının evine götüren bir yolculuk...
Nahçıvan... Gönlü yanmış bir şehrin bir virane meydanı... Geçil Meydanı... O
meydana sinmiş sayısız acı... O meydanda bir yolcu... Ali... Şair İmadüddin Nesimi
El-Tebrizi... Alinin aklında üstü Ayet'el-Kürsi işlemeli, kırmızı kabzalı bir kılıç...
Eliyle ağzını kapamakta büyük şair... İçinde volkana dönmüş hıçkırıklar patlıyor
ardı arkasına Ali'nin. Dinmek bilmiyor gönlündeki sızı... Geçil Kapısı Meydanı'nda
kırbaç sesleri... Uğursuz bir rüzgâr, bir fetva, bir zalim ve bir seyyid... Ali'nin
sıkılmış dişlerinin arasından dökülen bir beyit: |