Kitap Tanıtımı |
Grand Cafe bir yaz öğleden sonrası için tenha sayılırdı. Krem rengi takım elbise giymiş bir adam cam yakınlarındaki bir yere oturmuş, dikkatle boşalmış içki bardağını inceliyordu. Ben yanı başında belirince daldığı düşüncelerden sıyrıldı ve hafifçe doğrularak elini uzattı.
"Ah, siz misiniz. Ben Sabri."
Sabri elli yaşlarında, boylu poslu biriydi. Kalın koyu renk kaşları, gümüş rengi kısa saçları ve sert hatlarla bezenmiş güneş yanığı yüzüyle, akciğer kanserinden ölerek ününe ün katan bir Marlboro reklamı kovboyuna benziyordu.
"Sizi bundan yıllar önce Sherry Bar´da görürdüm," dedim elini sıkarken. "Hemen hemen hiç değişmemişsiniz."
Memnuniyetle gülümsedi. "Demek o yüzden sizin de yüzünüz bana aşina geliyor. Sherry Bar... Bir zamanlar çok sık düşerdim oraya. Yalnız son yıllarda..."
Servise bakan kız masamıza gelmişti. Sabri "Ne içersiniz?" diye sordu.
"Espresso lütfen," dedim.
Sabri boşalmış likör bardağını kızın tepsisine koydu. "İki espresso ve bir Tia Maria daha lütfen." Gülümsemesi epey çapkınlık yüklüydü. Kızın arkasından kısa bir bakış fırlattıktan sonra, "Selma," dedi. Yüzü birden ciddileşmişti. "Kızım bundan iki hafta kadar önce ortadan kayboldu. Bu yüzden sizinle görüşmek istedim. Telefonda da söylemiştim."
"Benden onu aramamı istiyorsunuz galiba?"
"Evet. Telefonda her şeyi anlatmadım. Biliyorsunuz."
"Anlıyorum Sabri Bey," dedim. "Yalnız bir şeyi merak ettim. Beni size kim tavsiye etti?" |