Kitap Tanıtımı |
Sir James Frazer'ın başyapıtı olarak kabul edilen Altın Dalın ilk baskısı 1890da yapılmıştı. Frazerın sürekli yeni eklemelerle genişlettiği eser o günden beri antropolojiye, psikolojiye, sosyolojiye, mitlere, dinlere, bilime, sanata, coğrafyaya, tarihe, edebiyata, siyasete sözün özü, insana ilgi duyanların başucu kitabı oldu. Frazerın son olarak 1925te, kısaltarak tek cilde indirdiği eserin YKY tarafından yayımlanan bu baskısı, bu tek cilt temel alınarak hazırlandı. Fotoğraflarla ve resimlerle zenginleştirilmiş bu eser, düşüncenin bugüne kadar izlediği üç ana süreci büyü, din ve bilim okumak ve görmek isteyen her yaştan okur için heyecanlı bir yolculuk sunuyor.
Tadımlık
Dinsel ve büyüsel olmak üzere iki tip insan-tanrı vardır. İlkinde, insandan farklı ve ondan üstün bir varlığın, kısa ya da uzun bir süreyle, bir insan bedeninde canlandığı varsayılır; bu tanrı, mekan tutmaya gönül indirdiği etten barınak aracılığıyla gösterdiği mucizeler ve bildirdiği kehanetlerle insan üstü gücünü ve bilgisini ortaya koyar. Buna daha uygun bir biçimde, esinlenmiş ya da cisimleşmiş tipten insan-tanrı da denilebilir. Bu tanrı tipinde, insan bedeni, ilahi ve ölümsüz bir ruhla dolu topraktan yapılmış kırılgan bir kaptır yalnızca. Öte yandan, büyüsel tipten insan-tanrı, hemcinslerinden çoğunun az miktarda kendilerinde de bulunduğunu ileri sürdükleri olağanüstü güçlere sahip bir insandan başka bir şey değildir; çünkü yaban toplumda büyüye bulaşmamış bir kişi bile bulmak çok zordur. Böylece, ilk ya da esinlenmiş türden bir insan-tanrı, kutsallığını, göksel parlaklığını topraktan yapılmış bir kalıbın donuk maskesi arkasına gizlemeye gönül indirmiş bir tanrıdan alırken, ikinci tipten insan-tanrı olağanüstü güçlerini doğayla arasındaki belli bir fiziksel duygudaşlıktan alır. Yalnız, kutsal bir ruhun kabı değildir. Onun bütün varlığı, bedeni ve ruhu, dünyanın uyumuna öylesine duyarlı bir şekilde ayarlanmıştır ki, elinin bir dokunuşuyla ya da başını bir çevirişiyle şeylerin evrensel çerçevesini sarsan bir titreyiş gönderebilir; buna karşılık, onun kutsal organizması çevrenin, sıradan ölümlülerin bütünüyle etkisiz kalabileceği en ufak değişikliklerine derinden duyarlıdır. Fakat bu iki tip insan-tanrı arasına çektiğimiz çizgi, kuramsal olarak ne kadar kesin olursa olsun, uygulamada kesinlikle tanımlanamaz. Uygulamada, büyü sanatı hem bireylerin hem de bütün topluluğun yararına kullanılabilir; bu iki şeyden birine ya da ötekine yöneltilişine göre özel ya da kamusal büyü diye adlandırılabilir. Dahası, kamu büyücüsü öyle etkin bir konumdadır ki, akıllı ve yetenekli biriyse, adım adım bir şef ya da kral katına ilerleyebilir. Örneğin bir kamusal büyünün incelenmesi ilk krallıkların anlaşılmasına yardımcı olur, çünkü yabanıl ve barbar toplumlarda birçok reisin ve kralın yetkelerini büyük ölçüde büyücülük güçlerinden aldığı görülmektedir. |