Kitap Tanıtımı |
Allahı tek, Tanrısı çok bu dünyaya sığamadım bir türlü. Ağrı Dağında bin yıllık acılarımı bırakarak geldim buralara... Nasıl unutabilirim Sinek Yaylasını, Kılıç Gediğini, Zilan Deresini Ölülerim sahipsiz kaldı oralarda, Egede daha dün kazdık ilk mezarımızı. Duygularımız gurbet hasretinde sürgün. Özlemişim vallahi Murat Nehrini Yavaş akardı, derinden Sazan balıklarının ko¬kusu hala tüter burnumda. Çiriş otunu, dağ mantarını yerdim, kızıl şilan şerbeti içerdim. Şubat soğuğunda al al olurdu yanaklarım. Yine de zatürree etmezdi beni insafsız zemheri
Şimdi Egede yaşıyorum. Denizi, plajı, zeytin bahçeleriyle her bir köşesi bir cennet parçası Narenciye bah¬çelerinde geziniyorum, yine de gözlerim arıyor, arıyor fakat bulamıyor kardelenleri.
Şimdi de diyorum ki kendime:
Kır, parçala üzerindeki tunçtan zırhını. Aç yüreğinin kapılarını Taşır sabrını İçindeki zehirleri akıt Boşalsın çileli hasretlerin, dinmeyen öfkelerin Bak orada nasıl yeniden filizlenir sevgi tomurcukları Dünkü çocuksun sen. Her şeye gücün yetmez, düşünme fazla. Bent olma dertlerin nehirlerine. Dertler aşar bendini, kalırsın kumların arasında sahip¬siz; arayanın, soranın olmaz Unutulursun ebediyen
Karanlıktan çevir yüzünü Güneşe doğru Bak güneş parıldıyor, dünyayı kucaklamış Sen de güneşi kucakla, sonsuz günbatımı yakın Yüreğini ısıt, ısıt ki aşkla dolsun Kurumuş duyguların yeniden yeşersin |