Kitap Tanıtımı |
Sultan Alaeddin, üzerinde durduğu surlardan aşağıya düşecek gibi oldu. İlk anda nerede olduğunu fark edemedi, tekrar dengesini sağlayıp önünde uzanan uçsuz bucaksız sahrayı inceledi. Ağabeyi Sultan İzzeddin´in ordusu Dar ul-hısn Ovasını kaplamış. Kulağında rüzgarın taşıyıp getirdiği savaş naraları yankılanırken mahşeri bir kalabalık da sel olmuş akıyor, köslerin davudi gümbürtüleri yeri göğü inletiyordu.
...
Melik mahmur gözlerle etrafı süzerken, omzuna dokunan bir el bu kez onu rahatsız etmedi. Andronikos bu kez yalnızca melikin duyabileceği bir fısıltıyla konuşmasını sürdürdü. "Hey, soylu melik! Duyduğuma göre baban seni kısa bir müddet önce veliahtlıktan azletmiş. Selçuklu sarayının yeni veliahdı, bir yaşını yeni dolduran henüz süte doymamış bir bebek. Üvey kardeşin İzzeddin Kılıç Arslan. Sözün kısası, ey Mengücek kartalı, benden evvel o çok güvendiğin baban seni aç arslanların önüne atmış, bilesin..." |