Kitap Tanıtımı |
Yugoslavya´daki kardeş kavgasına karşı çıktığı için "sürgün ve sığınma" yeri olarak gördüğü Avrupa´ya yerleşen, Uluslararası P.E.N Yazarlar Derneği Başkan Yardımcısı Matvejevic, kitabında anılarının ve düşlerinin eşliğinde Akdenizli kimliğinin izini sürüyor.
Yugoslavya'daki kardeş kavgasına karşı çıktığı için "sürgün ve sığınma" yeri olarak gördüğü Avrupa'ya yerleşen, Uluslararası PEN Yazarlar Derneği Başkan Yardımcısı Predgrag Matvejavic, Akdeniz'in Kitabı'nda anılarının ve düşlerinin eşliğinde Akdenizli kimliğinin izini sürüyor.
Ödüller
1991 Malaparte Ödülü (Capri), 1992 "Charles Veillon" Avrupa Deneme Ödülü (Cenevre) ve 1993 En İyi Çeviri Kitap Ödülü (Paris) ile taçlandırılmış olan Akdeniz'in Kitabı, söylenmemiş sözlerin arayışı ve eski zaman haritalarıyla büyülü bir coğrafyanın renklerini yansıtıyor.
Tadımlık
Türkçe Basım İçin Önsöz
Kendi kitaplarım için önsöz yazdığım çok enderdir. Akdenizin Kitabına gelince, Tunanın yazarı Claudio Magrisin önsözü neredeyse kitapla birlikte doğmuş, onun ayrılmaz bir parçası olmuş ve sayısını bilmediğim pek çok dildeki çeviride bu yapıta eşlik etmiştir. Şimdiye kadar bu kitabın yalnızca bir tek basımına kendi önsözümü eklemiştim, o da doğduğum yer olan Bosna-Hersekte, eğitimimin bir bölümünü yaptığım Saraybosnadaki yakılmış ya da yıkılmış kütüphaneler için basılan Akdenizin Kitabı içindi. Bu önsöz ile Türkçe basım için yazdığım önsöz arasında, şimdi ortaya koymaya çalışacağım bir ilişki söz konusu olabilir.
Eski vatanımın yaşamış ve halen yaşamakta olduğu trajedi sırasında kurbanlardan yana oldum: Vukovarda Hırvat kurbanların, Kosovalı kurbanların, Krajinanın Sırp kurbanlarının ve en başından beri Müslüman Boşnak kurbanların hep yanında yer aldım. Yugoslavyayı, savaşın ortasında saldırganlara karşı çıkarak, sürgün ve sığınma arası bir konumda yurtdışında kendimi özgürce ifade edebilmek ve suçları kınamak amacıyla terk ettim. Bin bir geceden (!) fazla süren Saraybosna kuşatması sırasında Sırp milliyetçiler tarafından bombalanan kente, Boşnak dostlarımın yazgısını bir süre için de olsa paylaşmak için, bir Birleşmiş Milletler uçağıyla geri döndüm. Hırvat milliyetçiler Mostarda doğduğum kente adını veren Eski Türk Köprüsünü yıktıklarında bir suçlama mektubu yazdım ve pek çok dilde yayımladım. Bu olaydan sonra bir mülteci olarak yaşıyorum ve kitaplarım artık kendi ülkemde yayımlanmıyor (bugüne kadar yalnızca biri yayımlandı, o da uluslararası bir vakfın yardımıyla).
İşte böylece Kitapım farklı ve yabancı bir yaşama başladı. Pariste Sorbonneda, Romada La Sapienza Üniversitesinde çalışarak, Akdenizde yaptığım yeni gezilerden de yararlanarak kitaba yeni bölümler ekliyor ve eski bölümleri değiştiriyordum. Bu büyük yolculuk öyküsü yerleştiğim ülkelerin dillerinde yeniden yazılmış oldu; öyle ki kitabın Fransızca ve İtalyanca uyarlamaları, 80li yılların sonunda eski Yugoslavyada yazılmış olanından daha iyi hazırlanmış ve belki de daha bütünsel bir yeni kaynak metin oluşturdu. Neredeyse tüm çeviriler bu metinden yapılmıştır. Sürgün yaşamı bu tür tuhaflıklarla doludur.
Akdenize yaklaşımım yalnızca kıyının dar bir kesimiyle sınırlı değildir; iç bölgelere, hattâ bazen ana karanın derinliklerine kadar uzanır. Benim Bosnam da burada yer alır, ayrıca Balkanların bir bölümü ve Türkiyenin pek çok bölgesi de. Öte yandan deniz kenarında olmalarına karşın kıyıda öyle kara uzantıları vardır ki bana Akdenize aitmiş gibi gelmezler.
Herkes kendi Akdeniz yolculuğunu uzatabilir, bu kitapta sözü edilen deneyimlere kendisininkileri de ekleyerek bu yolculuğu sürdürebilir. Ben de Türk okurlarım için neler ekleyebileceğimi düşündüm. Doğduğum kent Mostar, Neretva Irmağı kıyısındadır. Burada, Kanuni Sultan Süleyman zamanında, miladi 1566, hicri 944 yılında, Mimar Sinanın öğrencisi Hayrettin, Balkanların en güzel köprülerinden birini yapmıştı. Hersekin beyaz taşlarıyla yapılmış bu başyapıt, mimarisinin gözü pekliği ile hemen göze çarpardı. Çocukluğumda ondan bir dost, bir baba gibi ihtiyar diye söz ederdik: ihtiyar üstünde buluşulur, ihtiyarın altında yüzülür, en yürekli olanlarımız ihtiyarın tepesinden dünyanın en yeşil ırmağı Neretvaya atlardı. Kıyılarında Mostarlıların kovuk adını verdiği yüksek ve düz kayalıklar vardır: Yaban inciri ve kuşburnu ağaçlarının tutunduğu Yeşeren Kovuk, (kapak denen) tehlikeli bir burgaca benzeyen Çukur Kovuk, küçük bir kolun ırmağa karıştığı yerdeki küçük ve büyük Şahin Kovukları, Adriyatik iskelelerine benzeyen Reis Kovuğu, küçük çocukların ihtiyarın tepesinden atlamaya cesaret etmeden önce atlama çalışmaları yaptıkları Duradzik Kovuğu (bu sözcük dilimizdeki pek çok sözcük gibi Türkçeden gelmektedir) gibi Yakındaki denizden gelen martılar kayalıklara, hattâ köprünün üstüne konardı. Burası hala Akdenizdir. İçeriye kadar ırmağın yatağı boyunca sokulur.
Biz Müslüman, Ortodoks (Sırp) ve Katolik (Hırvat) Slavlar, aramızdaki farklılıklara karşın, burada uzun süreden beri barış içinde yaşıyorduk. Komşu bölgelerden gelip bu farklılıkları, özellikle de dinsel farklılıkları, aramızdaki bu barış ortamından daha önemli sayanları pek sevmezdik. Bu bölgede yeni bir çatışmaya hazırlanabilecekleri, hattâ bizim İhtiyarı bile yıkacakları aklımızın ucundan bile geçmemişti. Rus bir babadan ve Hırvat bir anneden doğmuş olan benim, Mostardaki en yakın arkadaşlarımdan bazılarının adları Vahid, İsmail, Mustafa, Emirdi, hâlâ en yakın arkadaşlarımdır; savaş bizi ayıramadı.
Doğu ve Batı, güzel Akdeniz kentimizde el ele vermişti. Dostluğun nefreti yeneceğine ve aklın deliliği alt edeceğine ilişkin umudumuzu hâlâ koruyoruz. Bunu, Akdenizin Kitabına önsöz olarak eklenen bu küçük metinde Türk okurlarıma da aktarmak istedim.
Predrag Matvejevic
Roma, 1999 Yazı |