Kitap Tanıtımı |
Ali Kazım Görücü müthiş bir güzellik katıyor yaşamımıza. Akdağlılar'da anlattığı Selanik'ten göçle başlayan bir serüven, yeni insan manzaralarıyla buluşturuyor bizi. Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne uzanan, Hamide Nene ile başlayan bu serüven, Akdağlılar ekseninde yaşanmışlıkları gözümüzün önüne seriyor. Olaylarla iç içe sunulan ve Akdağ'da yaşamış olan, çoğunluğu bugün aramızdan ayrılmış olan insan davranışlarıyla karşılaşınca nereden nereye geldiğimizi bir kez daha düşündürüyor bize. Kimi zaman gülerek kimi zaman hüzünlenerek okuduğumuz atalarımızın dününden aktarılan yaşam parçacıkları insani değerleri bir kez daha vurgularken hiçe indirilen insanla bir kez karşılaştırıyor okuyanı. Tertemiz Türkçesi ve günlük konuşma dilinin yazıya geçirilmesiyle de insani sarmayı başaran bu anılar ve öyküler salkımında her birimiz bir tane olduğumuzu düşünüyoruz. Salkımın dalları, insanların çağdaşlaşma serüveninin güçlü temelleri olarak karşımızda duruyorlar. Ali Kazım Görücü'nün duyarlılık ve birikimiyle somutlanan, canlanan, dirileşen dünkü yaşanmışlıklar, bugüne de ışık tutuyor. Akdağlılar, toprağı yurt yapma serüveninin özne insanlarını unutulmaz kılıyor.
Öner YAĞCI
Gülcemal gemisi Avcılar Ambarlıdaki derme çatma iskeleye yanaştı. Asıl hedefi Samsun'du, arızalanınca zorunlu durmuştu Ambarlıda. Hamide nene sahile bakıyordu. Deniz kenarı boydan boya kumdu. ileride solda bir nehir ağzı gibi girintide söğüt ağaçları "Hoş geldiniz" dercesine sallanıyorlardı Yeni toprakları burası mı olacaktı? Burada bebeler denize yuvarlanırdı, mısır ekecek yer de yoktu. Bu kumda mısır yetişmezdi. Yamaçlar bağ yapılabilirdi ama kendi ömrü buna yetmezdi. Geminin revirinde büyük kızı Saniye ateşler içinde yanıyordu. Mikrop kapmıştı herhalde. Yanında kocası vardı. Revirin kapısına kadar gidip damadından değişiklik olmadığını öğrendi. Koynundan çıkardığı Anadolu haritasına baktı: "Tüm ailesini Anadolu'nun göbeğine götürebilecek miydi?" Saniye'nin durumu iyi değildi. Burada ölürse bu kumlara mı gömülecekler?
Ali Kazım GÖRÜCÜ |