Kitap Tanıtımı |
Hep bir yanı eksiktir, hep huzursuzdur insan... Kendini geliştirmek, tamamlanmak ister. Bir başına yapabilir mi? Belki hukukla... Ya insana ilişmiyorsa ona yine de hukuk diyecek miyiz? Hangi hukuk?.. İnsan daima arayıştadır. Kendini arar... Sahip olamadıklarını arar...
Özler adaleti, belki bulurum umuduyla...
Karşılaştığında tanır mı bilemem!
Adalet, düzene hizmet ettiğine göre adaleti korumak ve kollamakta ehil olan egemen güç, neden onu dağıtmaktan sakınır? Burada ya "egemenin hakikati" ile "yönetilenin hakikati"nin çatıştığından yahut "yönetene yararlı olanın dağıtıldığından" söz edilebilir ya da her ikisinden...
Peki, tuhaf değil midir? Tanrı'nın "iki elimle yarattığım" dediği "insan"ın, "iki eliyle yarattığı" düzene boyun eğmesi...
İtaatkâr olması...
Sormazlar mı ki yoksa insan, devleti kendisiyle oynasın diye mi yaratmıştır?
Selçuklu Veziri Nizamül'l Mülk'ün: "Küfr ile belki amma zulm ile payidar kalmaz memleket" sözünü doğrularcasına adalet "zulmün olmaması hâli" değil midir?
Dostoyevski'nin deyişiyle: "Her insan, herkes karşısında her şeyden sorumludur" misali, yargıç olmamın yanı sıra yurttaş olarak da sorumluluk bilinciyle bu kitapta adalet kavramını soruşturdum.
Apaçık olan kolaylıkla fark olunamazsa da belki gözün görmesine katkı sağlarım umuduyla...
Adaletin ne olduğunu bulacağımdan kuşkuluyum; fakat belki adalet olmadığını söyleyebilirim! |