Kitap Tanıtımı |
Julio Cortazar bir yazısında şöyle der: "Eğer öykü ile roman boks maçındaki boksörler olarak karşılaştırılırsa, roman puanlarla kazanır, öykü ise nakavtla." Öykü ve roman arasındaki ince ayrıntıyı bu denli kısa ve özlü cümlelerle anlatan bir ifade görmediğimi söylersem abartmış olmam.
Gerçekten de öykü, kısa bir tür olmasına rağmen oldukça vurucudur. Lafı uzatmaz. Konuyu dallandırıp budaklandırmaz. Söylemesi gerekeni söyler ve gerisini okuyucuya bırakır. Öykünün etkisi sadece yazarın etkin cümleler kurmasına da bağlı değildir. Hiçbir türde paragrafın son cümlesi okuyucuya ait değildir, ancak öykü bu söylemin dışında kalır. Çünkü öykü, yazar tarafından yazılıp bitirilse bile okuyucu bu öyküyü kendince yeniden yazabilir ve yorumlayabilir.
İşte bu özelliğinden dolayı öykü, yazarla okuru aynı kurguda farklı düşünmeye sevk eder. Herkesin kendince bir öyküsü vardır sözü bu bağlamda anlam kazanır. Öykü öz evladımız da şiir üvey mi dersiniz? Şiir denilince; tabii ki akan sular durur. Yüzyılımızın yalnız çocuğudur şiir. Tıpkı günümüzün insanına benzer. Kendi yağında bir başına kavrulur.
Yine şiirle açılıyor dergi yapraklarımız. Ümit Özaltın, Gökmen Yener, Eda Ulu, Hasan Ildız, Ferhat Nitin, Ahmet Demir, Arzu Aytur'dan şiirler geliyor ve öykü süslüyor dergimizin devamını. Fatma Türkdoğan, Mahmut Yıldırım, Barış Canbaz, Selahattin Eğe, Canan Ural, Pınar Vardar, Raziye Demiralay Celep, Sinem Keskin, Sultan Şahin, Aydın Yılmaz öykü gönderenler... |